1 Ocak 2017 Pazar

Müslümanların Münafığa Kuran Ahlakıyla Yaklaşmaları

Münafığa Hiçbir Zaman Kesin Olarak 'Münafık' Teşhisi Konulamaz

Eğer Biz dilersek, sana onları elbette gösteririz, böylelikle onları simalarından tanırsın. And olsun, sen onları, sözlerin söyleniş tarzından da tanırsın. Allah, amellerinizi bilir. (Muhammed Suresi, 30)
Allah, bu ayetinde "Eğer Biz dilersek, sana onları elbette gösteririz" (Muhammed Suresi, 30) diye bildirmiştir. Zira bir Müslüman, hiçbir zaman için bir kimseye kesin olarak "Bu kişi münafıktır" diye hüküm koyamaz. Çünkü hiç kimse, bir başkasının kalbindeki gerçek samimiyeti, imanı bilebilme gücüne sahip değildir. Bunun bilgisi yalnızca Allah Katındadır. Bir kimseye dünyadayken "Bu kişi münafık" diye bir sonuca varmak, "Bu kişinin cehenneme gideceği kesin" demek anlamına gelir. Bir Müslüman da asla herhangi bir insan için böyle bir hüküm veremez. İman edenler bunun takdirinin yalnızca Allah Katında gizli olduğunu ve Allah'ın hükmünü bilmeksizin böyle bir karara varmalarının 'haram olacağını' bilirler. Müslümanlar bir kimse için böyle bir delil oluştuğu zaman bile ancak, "münafık karakterli" ya da "münafık ahlakı gösteriyor" gibi bir yakıştırma yapabilirler. Ama Allah, -dilediği takdirde- bu samimiyetsiz insanları, elçilerine vahiy yoluyla bildirebileceğini haber vermiştir.
Allah ayetin devamında, "Böylelikle onları simalarından tanırsın" (Muhammed Suresi, 30) diye bildirmiştir. Bu ayet ile verilen bilgiden, 'münafığın kirli, samimiyetsiz ve sinsi ruhunun, simasına çöktüğü ve yüzüne yansıdığı' anlaşılmaktadır. Allah pisliğini kalbinde saklayan münafığın yüzünde, asla gizleyemeyeceği bir münafık alameti oluşturarak Müslümanlara dikkatli olmaları gereken kişileri tanıtmaktadır.
Ancak bunun yanı sıra, Allah bu ayet ile münafıkların ne kadar sinsi ve gizlenmiş varlıklar olduğuna da dikkat çekmiştir. Münafıklar asla tam olarak tespit edilip teşhis edilemeyen varlıklardır. Zaten kesin bir teşhis konulabilse, Müslümanlar bu kimseleri asla içlerinde tutmaz, aralarından ayırır ve dostluk kurmazlardı. Çünkü münafık demek, aynı zamanda da 'şeytanın tecellisi' demektir. Dolayısıyla Müslümanlar nasıl ki şeytandan sakınır, uzak durur ve içlerinde tutmazlarsa, münafıktan da kesin emin olabilseler, ona da aynı tavrı gösterirlerdi. Ama tam olarak emin olamadıkları için, Müslümanlar münafık karakterli insanlardan ne kadar şüphelenseler de, asla kesin bir hükme varamaz ve bu kimseleri içlerinde tutmaya devam ederler.
Bu, Allah'ın, Müslümanların dünya hayatındaki imtihanlarının gereği olarak yarattığı özel bir durumdur. Müslüman bir topluluğun içinde, münafık karakterli bir kişinin varlığı, elbette ki Müslümanların pek çok konuda sabır göstermelerini gerektiren zorluklar oluşturur. Müslümanlar bir kişinin münafık olduğundan her ne kadar şüphe duysalar da, 'belki hidayet bulur' düşüncesiyle sabırla, ona Kuran ahlakıyla yaklaşmaya devam ederler.
Ancak bunların her biri Müslümanlar için dünyada ve ahirette, çok büyük hayırlara ve güzelliklere vesile olur. Çünkü münafık, aynı zamanda da Müslümanın dünya hayatındaki eğitiminin önemli bir parçasıdır. Münafığın ahlakındaki bozuklukları görmek, Müslümanların sürekli olarak kendi ahlaklarındaki eksiklikleri gözden geçirmelerine; bunun sonucunda da çok daha derin imanlı ve veli ahlaklı insanlar haline gelmelerine vesile olur.

Münafığı Sabırla ve Dikkatle İzleyip Onun Şeytani Sanatını Öğrenmek Gerekir

Allah tarihin başlangıcından bu yana iyi ile kötüyü bir arada yaratmış, insanların vicdanlarını kullanarak bu ikisi arasında doğru olanı seçmelerini istemiştir. Kuşkusuz ki Allah dilemiş olsa, dünyayı sırf iyilikle, güzellikle dolu olacak şekilde yaratır ve kötülüğü hiç yaratmazdı. Ama Allah pek çok hikmetle iyinin yanında kötüyü de var etmiştir.
Kötülüğün savunucusu ve lideri olan şeytan, kendi felsefesini inkar edenlere ve münafıklara ilham ederek, dünyada kötülüğü ve sapkınlığı hakim kılmaya çalışır. Her bir münafık ve her binr inkarcı, şeytanın birer talebesi ve birer askeridir. Liderlerinden aldıkları talimatlarla, samimi iman eden, iyiliği savunan her insanı, 'doğru yoldan çıkarmak ve şeytanın birer takipçisi haline getirmek için'çaba harcarlar.
İşte münafıkların Müslümanlar arasındaki başlıca görevlerinden biri de budur. Şeytanın kirli sanatını, sapkın dünyasını, sinsi ahlakını Müslümanlar arasında da yaygınlaştırmaya çalışmak. Dolayısıyla Müslümanlar için de münafık, 'şeytanın kirli sanatını''insanları saptırmak için kullandığı sinsi yöntemlerini' ve 'sahtekarca oyunlarını' canlı olarak hayata geçirip uygulayan 'şeytanın bir temsilcisi'dir. Bu nedenle de, şeytanın kirli sanatını öğrenip mağlup edebilmek için, 'münafık Müslümanlar için önemli bir gözlem vesilesidir'.
Münafık, Müslümanların Kuran'daki bazı ayetlerin anlamını çok daha iyi anlamalarına vesile olur. Bu samimiyetsiz insanların gösterdiği kötü ahlak, oynadıkları oyunlar, kullandıkları sinsi yöntemler, münafık karakterinin çok daha iyi teşhis edilebilmesi için önemli birer vesiledir. Normalde Müslüman bir toplulukta sadece samimi iman eden insanlar olsa, elbette ki bu bir güzelliktir. Kimse bir münafıkla bir arada ve onun varlığını hissederek yaşamak istemez. Ancak böyle bir durum oluştuğunda da bu, Müslümanlar için asla bir zarar değildir. Münafığın varlığı, Müslümanlar için sürekli olarak hayra dönüşür. Münafığın her gün her yaptığı eylem, her söylediği söz, her yaptığı sinsilik Müslüman için yeni bir gözlem ve yeni bir analiz imkanı oluşturur.
Münafık, Müslümanların aklının gelişmesine vesile olur. Münafığı canlı bir örnek olarak görüp gözlemleyebilmek, Kuran'da anlatılan 'münafık karakterini' anlamada Müslümanlar için önemli bir yol göstericidir. Münafık olmasa, bu karaktere ait detaylar, girift noktalar o kadar iyi anlaşılamayabilir. Ama "Şeytanın feneri ulaşacağın yerdeki karanlığı aydınlatır." (Mason Dergisi, s. 29, sf. 23) sözüyle dikkat çekildiği gibi, 'münafığın aydınlattığı ışık, bize bütün dünyayı gösterir'. Yani onun karanlık dünyasının karanlık feneri, birçok yeri aydınlatır ve Müslümanlar da bu yolla birçok detayı görebilirler. Yoksa Müslümanların, münafığın varlığı olmadan onun yöntemlerini görüp fark etmeleri çok zor olurdu.
İşte bu yüzden münafığı kendi haline bırakıp iyi izlemek gerekir. O, fark edilmediğini sandığı sürece şeytandan öğrendiği sanatını en sinsi yönleriyle uygulamaya devam edecek, Müslümanlar da onu izleyip gözlemleyerek, onun yöntemlerini en ince detaylarına kadar anlayabileceklerdir. Ve böylece şeytanın ve münafığın faaliyetlerini kolaylıkla etkisiz hale getirebileceklerdir. Bu nedenle münafığa fark edildiğini ima edip sinsice gizlenmesine yol açmak değil, ona hissettirmeden onu analiz etmek çok daha akılcı bir yöntemdir.Peygamber Efendimiz (sav) de, Hz. Musa (as) da çevresindeki münafıklara bu yöntemi uygulamış ve onları dikkatlice izlemişlerdir.
Münafığın, Müslümanlar tarafından fark edilmediği sürece her türlü alçaklığa, pişkince ve yüzsüzlükle devam etmesi ise, Allah'ın kendisini izlediğine ve yaptığı her şeyi bildiğine inanmamasındandır. Münafık için sadece 'insanların ne dediği'önemlidir. İnsanlardan gizlenebildiğine inandığında, arsızca ve hayasızca münafıklığına, sinsi oyunlarına devam eder. İşte Allah münafığın bu pervasızlığını, Müslümanlar için rahmete dönüştürür. Müslümanlar münafık vesilesiyle manevi yönden sürekli olarak daha da gelişir ve güçlenirler.

Münafık Alametlerini Dinleyip Öğrenmek Müslümanlara Fayda Verir

Peygamberimiz (sav) bir hadisinde münafıklarla Müslümanların farkını, "Allah'tan ancak mümin olan korkar ve ondan ancak münafık kendini emniyette hisseder." (Buhari, ''İman'', 36; Firyabi, a.g.e, s. 60) sözleriyle açıklamıştır. Müslüman olan kişi, münafık alametlerini duyduğunda Allah'tan korkup sakınan kişidir. Ahlakı ne kadar güzel olursa olsun, iman eden bir kimse, Allah'ın Kuran'da bildirdiği tüm öğüt ve hatırlatmaları, hiçbir ayrım yapmaksızın üzerine alınır ve düşünür.
İşte bu, samimi bir Müslüman tavrıdır. Çünkü Allah Kuran'ın "Hayır; gerçekten insan, azar. Kendini müstağni gördüğünden." (Alak Suresi, 6-7) ayetleriyle, 'kendisini müstağni, yani büyük gören ve hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını sanan kimselerin, azgınlaşarak doğru yoldan uzaklaşacaklarını' bildirmiştir. Dolayısıyla Müslümanlar bu ayeti düşünerek, her münafık alametinden bir hikmet çıkarır ve eksiklerini hemen düzeltir; ahlaklarını, tavır ve konuşmalarını daha da güzelleştirmeye çalışırlar.
Müslümanlar, Kuran'daki münafık alametlerini anlatırlarken de, asla kendilerini müstağni görerek konuşmazlar. Çünkü bu anlatımların en çok hitap ettiği kişiler 'Müslümanlar'dır. Allah'ın her bir ayeti, tüm insanları kapsamaktadır. Dolayısıyla Müslümanlar münafıklarla ilgili ayetleri açıklarken, karşılarındaki belirli bir güruha değil, en başta kendilerine anlatmış olurlar. Her bir münafık alametini, kendi üzerlerine de alarak, kendilerini de düşünerek anlatırlar.
Çünkü zaten münafıklar Kuran'daki bu ayetlerle ve Müslümanların bu anlatımlarıyla hiç muhatap olmazlar (Kuran'ı tenzih ederiz). Bu ayetlerden etkilenenler yalnızca Müslümanlardır. Kuran'ı okuyacak, Müslümanların anlattıklarını dinleyecek olanlar sadece onlardır. Münafık zaten anlatılanlara kendince güler geçer ve anlatılanları da dinlemez (dini konuları tenzih ederiz). Ne dinler ne de anlar. Müslümanın her duyduğu söz ise, ona imani bir dinçlik, zihin açıklığı ve ataklık sağlar. Böylece kalbindeki en ufak bir yanlışlığı bile, anında düzeltme imkanı bulur.
Tüm anlatılanlar ve yazılanlar Müslümanlara etki edecektir. Çünkü inkar edenler zaten İslam'ı baştan kabul etmez, dolayısıyla da o anlatılanları hiç üstlerine alınmazlar. Münafık da zaten Allah ve din düşmanıdır; söylenenlerin hiçbirini kabul etmez. Dolayısıyla bunları düşünüp anlayacak olanlar yalnızca Allah dostu olan samimi Müslümanlardır.

SORU: "Münafık alametlerini duyup da halini düzelten münafık olur mu?"

madde, new scientist
ADNAN OKTAR: "Asla olmaz. Münafık ayetlerinden etkileniyorsa, o Müslümandır. Münafık olamaz. Bazı kardeşlerimiz oluyor diyor ki işte "Ben münafık mıyım?" Bu ayetten etkilendin mi? O zaman münafık olamazsın. Ayetle -haşa- alay ediyorsa, alaya devam ediyorsa, dikkate almıyorsa -haşa- o zaman münafıktır. Etkileniyorsan nur gibi müminsin. Etkilenene 'mümin' denir. Çünkü münafık alameti her Müslümanda olabilir. İstisnasız herkese yöneliktir. Şuna, buna değil, belirli bir güruh değil, her Müslümanda olabilir. Kuran ayetlerinden mümin olan kişi etkilenir zaten. Mümin üstüne alınır. Üstüne alınıp etkileniyorsa ve halini düzeltiyorsa "Bu, bana hitap ediyor, ben bu konuda kendimi düzelteyim" diyorsa, o nur gibi mümindir. Ama bıyık altından gülüp alay ediyorsa, önem vermiyorsa, müminlere de halen şaşırıyorsa, o zaman o, münafıktır. Çünkü münafık ayetleri müminleri ilgilendirir zaten. Münafık güler geçer. O ayetler bizim onlara teşhis koymamız için var. Mümin etkileniyorsa, Allah ona hidayet ediyor, güzellik, şifa veriyor demektir."  (A9 TV, 19 Mayıs 2016)

SORU: "Mümin kendini münafıklıkla sorgulayabilir mi?"

ADNAN OKTAR: "Bir mümin kendini münafıklıkla sorguluyorsa zaten münafık değildir o. Münafık hiç kondurmaz kendine. Arsızdır, pişkinliğe verir, hiç farkında değilmiş gibi yapar. Haysiyetsizdir münafık. Mümin çok korkar, "Aman Allah esirgesin, bende münafık alameti olmasın, küfür alameti olmasın" der, Allah'a sığınır. Okur, anlatır, "Hepimiz kaçınalım münafık alametlerinden" der. Ama münafık için yok hükmündedir. Öyle bir konuyu asla kabul etmez. O mevzuyu istersen aç yanında, hiçbir şekilde üstüne alınmaz. Dolayısıyla da münafıklığına, hayasızlığa apayrı bir şeytani dinle devam eder münafık."  (A9 TV, 23 Ocak 2016)

Münafığın Varlığı Müslümanlar İçin Sürekli Hayra Dönüşür

Kuran ayetlerini bilmeyen bir insan, sanki Müslüman toplumları arasından hiç münafık çıkmasa, her şey çok daha iyi ve Müslümanların çok daha lehine olurmuş gibi düşünebilir. Oysaki münafığın varlığı, zahiren her ne kadar farklı görünse de, Müslümanlar için büyük bir rahmettir. Münafığın en çok istediği şeylerden biri 'Müslümanlara zarar vermek'olduğu halde, 'münafık istemeden ve farkında olmadan onlara sürekli fayda verir'. Allah Kuran'da 'münafığın varlığının Müslümanlar için bir şer değil, aksine hayır olduğunu' şöyle haber vermiştir:
Doğrusu, uydurulmuş bir yalanla gelenler, sizin içinizden birlikte davranan bir topluluktur; siz onu kendiniz için bir şer saymayın, aksine o sizin için bir hayırdır. Onlardan her bir kişiye kazandığı günahtan (bir ceza) vardır. Onlardan (iftiranın) büyüğünü yüklenene ise büyük bir azap vardır. (Nur Suresi, 11)
Müslümanlar, aralarındaki bir münafığın, istemeden de olsa, onlar üzerinde vesile olduğu hayırları sıralayıp yazacak olsalar, sayfalar dolusu, çok uzun yazılar elde ederlerdi. Çünkü aralarında, samimiyetsizliğinden, kalleşçe oyunlar oynadığından, Müslümanlar aleyhinde alçakça tuzaklar kurduğundan şüphelendikleri bir insanın var olması, elbette ki Müslümanları çok ciddi şekilde 'teyakkuz'a geçirir.
Bir münafıkla birlikte yaşıyor olma ihtimalleri, Müslümanların akıllarını ve dikkatlerini olabilecek en fazlasıyla açar. Rehavet, dikkat dağınıklığı ve atalet varsa, bunlar tamamen ortadan kalkar. Samimi ve güvenilir Müslümanların birbirlerine olan sevgi ve saygıları alabildiğine artar. Aralarındaki birlik beraberlik ruhu, tek vücut gibi ortak hareket etme gücü ve istişare alışkanlığı daha da gelişir. Münafığa karşı sürekli akılcı tedbirler alma çabası, Müslümanların bu samimiyetsiz insanlara karşı nasıl davranılması gerektiği konusunda da tecrübe kazanmalarına vesile olur. Tüm bunlar Müslümanların giderek daha da olgunlaşmalarına yol açar ve şuurlarının daha da açılmasını sağlar.
Müslümanlar şeytani bir ahlak gösteren böyle bir insana karşı Kuran ahlakıyla ve Müslüman aklıyla karşılık vererek Allah Katında inşaAllah çok fazla 'sevap kazanmış' olurlar. Münafık karakterli bir insana kıyasla, aklı başında, şuuru açık, vicdanlı ve güzel ahlaklı Müslümanların ne kadar büyük nimet olduğu herkes tarafından daha da iyi anlaşılır. Müslümanlar Kuran'a daha da sıkı sarılırlar. Kuran'daki münafık alametlerini sürekli gündemde tutar, bu alametlerin analizini çok daha iyi yapar ve böylece tüm Müslümanların münafık konusunda çok daha iyi bir şekilde bilinçlenmesine vesile olurlar. Müslümanlar sürekli Allah'ı anarak, Kuran ayetlerini okuyarak ve münafık karakterini insanlara anlatan yazılı-sözlü çalışmalar yaparak müthiş etkili bir tebliğ faaliyeti yapmış olurlar.
madde, new scientist
ADNAN OKTAR: "O karanlık ruhlarıyla müminlerin içinde yaşıyorlar ama müminlerin gücünü artıran çok önemli bir figürdür münafık. Çok önemlidir çünkü münafık mümine müthiş heyecan verir, müthiş şevk verir, azmini artırır, gücünü artırır. Güce olan talep daha da çoğalır. Müminin zenginliği daha artar. Çünkü madem münafığı kızdırıyor, değil mi? Mümin o zaman onu kızdırmak için ve Allah'ın rızasını kazanmak için daha güçlü ataklar yapmaya başlar. Monotonluk kalkar, meskenet kalkar. Mümini uyandıran, şevklendiren en mühim nedenlerden biridir. Yani münafığın etki gücü gibi hiçbir güç yoktur, Allah'ın verdiği güç olarak. Müslümanı, en çok münafık heyecanlandırır, şevklendirir. Mesela, kitapların yapılmasına vesile olur, daha fazla zenginleşmeye vesile olur, daha gösterişli faaliyetlere vesile olur, atağın hızlanmasına vesile olur. Daha teknik ve akılcı düşünmelerine sebep olur.
Meskenet ve ataleti tamamen siler münafık. Öbür türlü, küfür kendini açıkça belli ettiği ve etkisi de zayıf olduğu için müminin küfürle mücadelesi daha sakin ve daha zayıf olabilir. Ama münafık olduğunda Müslümanın gücü müthiş artar, yani Müslüman böyle bir durumda akıl almaz atağa geçer. Çünkü çok vahim bir beladır, grip gibi, nezle gibi değil; kanser gibi bir illet olduğu için, vücut, bünye muazzam bir atağa geçer. Ve bütün imkanlarıyla o pisliği, o korkunç karanlığı delecek her türlü tedbiri alır. O tedbiri alırken de, sevabı çok yüksek olur. Münafığın mümine sevap verme gücü, vesile olma gücü çok çok yüksektir. Mesela küfrün birse, münafığın milyondur; öyle düşünün. Bazen bu oranlar duruma göre, münafığın atağına göre çok artar." (A9 TV, 4 Haziran 2016)

Münafık 'Belki İman Eder' Diye Sabretmek ve Onu Kuran Ahlakına Çağırmak Önemli Bir Müslüman Vasfıdır

Allah Kuran'ın, "Dedi ki: "Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, and olsun, ben de yeryüzünde onlara, (Sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım. Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna." (Hicr Suresi, 39-40) ayetleriyle, şeytanın dünyadaki tüm insanları saptırmak için her türlü çabayı harcayacağı haber verilmiştir. Karşısındaki kişi Müslüman da olsa, inkarcı, müşrik ya da münafık bir kişi de olsa, şeytan hiçbirini ayırt etmeksizin, her birini saptırabilmek için kıyamete kadar gayret edecektir.
Ancak ayetin devamında, 'muhlis olan kulların müstesna' sözleriyle belirtildiği gibi, şeytan Allah'a karşı samimi olan insanlara etki edemeyecektir. Dolayısıyla her kim olursa olsun; ister münafık ister kafir isterse de bir müşrik; hayatının herhangi bir döneminde, gerçekten istediği takdirde 'şeytanın etkisinden kurtulabilme imkanına sahiptir'. Samimi olmaya karar vermesi, şeytanın etkisinin kalkması için yeterli olacaktır.
Dolayısıyla Müslümanlar, bir insan ne kadar çok münafık alameti gösterirse göstersin, ne kadar çok alçaklık, karaktersizlik ve ahlaksızlık yaparsa yapsın, bu insanın ölümle karşılaşmadan önce tövbe edebilme ihtimali olduğunu hiçbir zaman unutmazlar. Bu yüzden de kimse için, "Bu bir kez şu hataları yaptı, artık mümkün değil bir daha iflah olmaz" gibi bir bakış açısıyla yaklaşmazlar. Allah'ın hata yapan ve samimi tövbe edip doğru yola yönelen herkesi affedebileceğini bilirler. Bu nedenle aralarında münafık olmasından şüphelendikleri bir insan olduğunda da, ona karşı Kuran ahlakının getirdiği bu bilinç ve yüksek bir vicdan ile yaklaşırlar.
Yoksa hainlik ve alçaklık yaptığından şüphelenilen bir insanı, aralarından uzaklaştırıp rahat rahat yaşamaları Müslümanlar için çok kolaydır. Ama bu insanın 'yaptıklarından pişman olup doğrudan yana dönme ihtimali' de vardır. Onu kendi 'karanlık dünyasına ve küfrün içine daha da itmek' ve 'onu şeytan ile baş başa bırakmak', Müslümanların vicdanen kabul edebileceği bir durum değildir.
Bu yüzden Müslümanlar, ''belki iman eder''''Belki münafıklıktan, şeytanlıktan vazgeçer''''Belki pişman olur ve hidayet bulur'' diyerek münafığı sabırla ve kararlılıkla 'Kuran ahlakına çağırmaya ve doğrudan yana eğitmeye' çalışırlar. Yaptığı alçaklıkların anlamını ve Allah Katındaki karşılığını anlaması için, ona Kuran ayetleriyle 'münafık karakterini' ve 'münafık alametlerini' anlatırlar. Ona güzel ahlakla, vicdanla, sevgiyle, anlayışla ve affedicilikle yaklaşıp; küfrün zalimliği ve alçaklığıyla, Müslüman ahlakı arasındaki farkı görmesini sağlamaya çalışırlar.
Ancak elbette ki bunları yaparken bir yandan da, 'münafığın alttan alta Müslüman toplumuna zarar vermesini engellemeye ve onun şeytani faaliyetlerini pasifize etmeye' çalışırlar. Nasıl ki ortada bir 'yılan' varsa, bu yılanın ağzından zehrini alırsınız ya da dişini sökersiniz ama yine bırakırsınız; böylece yılanın herhangi birini zehirlemesini engellemiş olursunuz; işte münafığın da zehrini, sakince etkisiz hale getirmek gerekir.
Tüm bunlar Müslümanların Kuran ahlakını yaşamalarından dolayı ibadet olarak uyguladıkları bir ahlaktır. Münafığın bunlardan etkilenip etkilenmemesi, vazgeçip hidayet bulması ya da kararlılıkla münafıklığına devam etmesi, Müslümanların elinde olan bir durum değildir. Bu ancak Allah'ın takdirindedir. Münafık kaderinde varsa, tövbe edip Allah'tan çok korkan, Allah'ı çok seven, çok samimi bir Müslüman haline gelebilir. Kaderinde münafık olarak yaratıldıysa, Müslümanlar ne kadar çaba gösterirlerse göstersinler münafık eninde sonunda küfre gider.
Ama bunun kararını hiçbir zaman için Müslümanlar veremezler. Münafık Müslümanlardan ayrılmak istemeden, Müslümanlar ona "Aramızdan git, seni istemiyoruz" demezler. Çünkü bir insanı kendisi istemeden küfre doğru itmek asla dine uygun olmaz.
Ayrıca Müslümanlar Kuran'a göre birbirlerini koruyup kollamakla sorumludurlar. Çünkü Kuran'da 'velayet sistemi'vardır. İman edenler 'birbirlerinin velisi, koruyucusu, dostu, yardımcısı'dır. Birbirlerini öz kardeşleri gibi korumakla mükelleftirler. Dolayısıyla münafık da, sadece diliyle bile olsa "La İlahe İllAllah" yani "Allah'tan başka İlah yoktur" dediği sürece, Müslümanlar arasındaki velayet sistemi onun için de geçerlidir. Dolayısıyla Müslümanlar, "Şu kişi münafık olabilir" diyerek bir kişiyi aralarından ayıramazlar. Böyle kesin bir teşhis koyabilmek için ancak Allah'ın Peygamberlerine vahiy indirmiş olması gerekir. Asrımızda da bir Peygamber yaşamadığı için, Müslümanlar kendi kendilerine asla bir kişi için "Bu kişi münafık" diye bir hüküm veremezler. Böyle bir karar verip o kişiyi Müslümanların arasından ayırıp dışlamak, onu küfre doğru itmek, 'haram olur'.
Müslümanlar neden küfre tebliğ yaparlar? İnkar edenlerin iman etmelerine vesile olmak için. Küfre sabırla anlatırken, münafığa anlatmaktan vazgeçmek ise çok çelişkili ve yanlış bir uygulama olur. Müslümanlar nasıl ki, "Ateistim""Dinsizim" ya da "İslam'a karşıyım" diyen insanlara İslam'ı tebliğ ediyorlarsa, münafığa da aynı şekilde Müslümanlığı anlatmak durumundadırlar. Münafık ne kadar anormal, ne kadar aksi, huysuz ya da ahlaksız olursa olsun, Müslüman ona sabretmekle yükümlüdür. Ne kadar sabır gösterirse, karşılığında da o kadar sevabı olur.
Dahası dünyada Allah'tan başka hiç kimse, kimin cennetlik, kiminse cehennemlik olduğu bilemez. Belki bir insanın 'münafık'sandığı kimse, tövbe edip cennete gidecek, bu zanda bulunan kişi ise cehenneme gidecektir. Bunun bilgisi yalnızca Allah Katındadır. 'Ümit kesmek' Kuran'da haram kılınmıştır. Allah Kuran'da "Çünkü kafirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden umut kesmez." (Yusuf Suresi, 87) şeklinde buyurmuştur. Çünkü Allah sonsuz güç sahibidir; dilediği her şeyi yapmaya güç yetirendir. Dolasıyla bir insanın hidayet bulmasından, kendini düzeltip doğruya yönelmesinden asla ümit kesilemez.
Bu nedenle Müslümanlar hiçbir zaman için münafığı küfürle baş başa bırakıp dışlamazlar. Çok uzun bir zaman boyunca sürse de, münafığı sabırla ve  Kuran ahlakıyla eğitmeye çalışırlar. Sabrederler, çünkü münafık da bazen şifa bulabilir. Bazen de, "Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur." (Zuhruf Suresi, 36) ayetiyle haber verildiği gibi, şeytan münafığın üstüne yapışır ve bir daha da onu bırakmaz. Ama bazen de Allah münafığın üzerinden şeytanın etkisini kaldırır. O zaman o insan, ölüyken birdenbire dirilmişçesine, kendine gelir.
Bu, komada olup da, fişinin çekilmesi için bekletilen bir hastanın durumuna benzer. Komadaki bir adamdan nasıl hiçbir zaman ümit kesilmezse, münafık hakkında da aynı durum geçerlidir. Nasıl ki böyle bir hastanın fişini çekip onu ölüme terk etmek vicdanen kabul edilebilir bir durum değilse, münafık için de 'kesin hüküm vermek' doğru olmaz. Bazı hastalar hiçbir zaman komadan çıkmaz ve komadayken ölürler. Bazıları da kurtulurlar. Bu yüzden hastayı mutlaka komadan çıkıncaya kadar beklemek gibi, münafığı da 'belki hidayet bulur, belki samimi iman eder' ihtimaliyle sabırla beklemek ve kurtarmaya çalışmak gerekir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder