1 Ocak 2017 Pazar

Önsöz

İnsanoğlunun ilk yaratıldığı günden bu yana iki yüzlü, kötülük peşinde olan, huzursuzluk çıkaranlar hep var olmuştur. İşte bu gibi münafıklık yapan her insan, 'ahlaksızlıklarıyla ve alçaklıklarıyla' tarihe geçmiştir. Bu kişiler nesilden nesile, hayatları boyunca inananlara karşı verdikleri hain mücadele ile anılmış ve her dönemde 'horlanmış aşağılanmış' kimseler olarak tanınmışlardır. Küçük büyük yaptıkları her bir alçaklık, tarihin bir parçası olarak hafızalara kazınmıştır.




Tarihteki ünlü münafıkların her biri nasıl kitaplara ya da tarihi kayıtlara geçtiyse; Firavunlar, Nemrutlar, Karun, Samiri, Hz. Lut (as)'ın ve Hz. Nuh (as)'ın eşleri nasıl yaptıkları alçaklıklarla Kuran kıssalarında anıldılarsa, günümüz münafıkları da aynı şekilde kitaplara konu olacaklardır. O devirlerin münafıkları nasıl ahlaksızlıklarıyla biliniyorlarsa, Ahir Zamanın münafıkları da aynı şekilde şeytanlıklarıyla tanınacaklardır. Onların adları da nesilden nesile aktarılacak, onların hainlikleri ve ahlaksızlıkları da diğerleri gibi tarihe geçecektir.
Ve bu aşağılanma sadece dünya hayatıyla sınırlı kalmayacaktır. Kıyamete kadar her biri 'devrinin ünlü münafığı' olarak tanınacak olan bu şeytani varlıklar, ahirette de yine ahlaksızlıklarıyla bilinecek ve sonsuza kadar yine hep aşağılanarak yaşayacaklardır.
Ve orada ayrıca, münafıkların alçaklıklarına sabredip güzel ahlak göstermelerinden dolayı cennetlerle ve nimetlerle mükafatlandırılan Müslümanları görmenin acısını da tadacaklardır. Ve sonsuza kadar, Müslümanlara karşı yaptıkları her bir şeytanlığın, onların cennetteki makamını, şanını, şerefini daha da artırmış olduğunu görmenin azabını yaşayacaklardır. Bütün ömürlerini Müslümanlara eziyet edip zarar verebilmek için tüketen münafıklar, aslında tüm yapıp ettikleriyle, sadece kendi acı sonlarını hazırlamış olduklarını göreceklerdir. Dünyada Müslümanlara karşı besledikleri kin ve öfke, ahirette sonsuza kadar asla dinmeyecek onulmaz bir azaba dönüşerek onları saracaktır.
Onlar bu acıyı yaşarken, tüm hayatlarını zarar vermeye adadıkları Müslümanlar ise, benzersiz nimetlerle donatılmış cennet köşklerinde, sonsuza kadar mutluluğun en güzelini tadacaklardır. Allah'ın sevgisini, dostluğunu kazanabilmiş olmanın sevincini yaşayacaklardır.
Bu kitabın amacı, 'henüz tövbe etme imkanı varken; tüm münafıklara ve münafık ahlakına benzer tavırlar gösteren insanlara bu önemli gerçekleri hatırlatabilmek'tir. Bu insanların, 'ahirette geri dönüşü olmayan bir azapla karşılaşmadan önce, düşünüp öğüt almalarına ve Allah'a samimi bir kalple iman etmelerine vesile olabilmek'tir. Ahlaksızlıkla, sinsi oyunlarla, şeytani işbirlikleriyle, alçakça tuzaklarla hiçbir şey elde edemeyeceklerini; ve tüm bunların sonunda ellerine tek geçecek olanın, cehennem azabıyla karşılaşmak olduğunu anlatarak onları uyarmaktır. Ve onlara, 'eğer tövbe edip de Allah'ı çok derin bir aşkla severlerse ve Allah'ın beğendiği ahlakı yaşarlarsa, dünyada ve ahirette, istedikleri, özlem duydukları her şeyin en güzelini bulacaklarını hatırlatmak'tır.
Ancak şunu da unutmamak gerekir ki, Allah Kuran'da "... Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez." (Bakara Suresi, 269) buyurmuştur. Tüm Kuran ayetlerinde olduğu gibi, münafık ayetlerinin anlatılmasından, 'münafıklık tehlikesine karşı yapılan uyarı ve hatırlatmalardan da tek istifade edebilecek olanlar yalnızca gerçek Müslümanlar'dır. Dolayısıyla bu kitapta tüm anlatılanlar, -Allah'ın izniyle- Müslümanların Allah'a olan bağlılıklarının ve imanlarının artmasına, ahlaklarının daha da güzelleşmesine vesile olacaktır.
Münafıklıkta diretip kararlılık gösteren; öğüt alıp düşünmek ve tövbe ederek doğru yola dönmek istemeyen kimseler ise, şunu asla unutmamalıdırlar:
Onların bilmedikleri ya da anlamak istemedikleri kesin bir gerçek vardır. Rabbimiz bu gerçeği Kuran'da "... Allah, kafirlere müminlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez." (Nisa Suresi, 141) sözleriyle haber vermiştir. Küfür ya da münafık, her kim Müslümanların aleyhine bir yol ararsa; onlara karşı alçakça ve kahpece oyunlar oynamak isterse, Allah o kişilere asla başarı vermeyecektir. Bu, Allah'ın asla değişmez bir vaadidir. Ve Allah, vaadinden asla dönmeyendir.
İşte münafıkların unuttukları büyük gerçek budur. Onlar en alçakça yöntemlerle çabalayacak; zarar vermek için ellerinden geleni yapacaklardır. Belki kimi zaman, zahiren zafer gibi görünen bazı başarılar ve küçük bazı menfaatler kazanacaklardır. Ancak tüm bunlar geçici ve zahiri kazançlar olacaktır. Eninde sonunda mutlaka 'galip gelecek olanlar Allah'ın taraftarları olan samimi Müslümanlar'dır. Çünkü Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi, "... Şüphesiz 'izzet ve gücün' tümü Allah'ındır." (Yunus Suresi, 65) Dolayısıyla dünyada ve ahirette, mağlup olanlar her zaman mutlaka münafıklar olacaktır.

Giriş

Münafık tehlikesi, İslam aleminin en hayati ve en önemli konularından biridir. Çünkü İslam'ın karşısındaki en sinsi güç 'münafıklık'tır. Münafıklık, yüzyıllardan beri 'Müslüman dünyasını sinsice kemiren' ve 'mahvetmeye çalışan' şeytani bir sistemdir. Ancak Müslümanların büyük bir kısmı bu büyük tehlikenin gereği gibi farkında değildir. Çoğu kimse İslam dünyasının karşısında duran asıl gücün, 'inkar edenler' olduğunu düşünür. Oysa ki Müslümanların en büyük düşmanı 'münafıklar'dır. Münafığın, Müslümanlara karşı duyduğu kin, öfke, nefret ve haset, inkarcılarınkinden çok daha şiddetlidir. Aynı uyuşturucu kullanan birinin uyuşturucuya olan bağımlılığı gibi; münafığın da Müslümanlara alçaklık, kötülük, düşmanlık yapma, iftira atıp tuzak kurma bağımlılığı vardır. Küfür de İslam'ı ve Müslümanları sevmez; ancak onlardaki kin ve nefret münafıklardaki gibi şiddetli değildir.
Bugün İslam aleminin bu duruma gelmiş olmasının ana nedeni de yine münafıklıktır. Suriye'de, Irak'ta, Afganistan'da, Filistin'de, Sudan'da, Mısır'da, Libya'da, Yemen'de, Arakan'da ve daha pek çok yerde yaşanan zulüm ve acıların en önemli sebeplerinden biri, İslam dünyasındaki münafıklardır. İslam aleminde 'Müslümanların ezilmesini, kitleler halinde katledilmesini organize eden' alçak güruh hep münafıklardır. Dünyada hüküm süren derin devletlerin ve dinsiz ideolojilerin elde ettikleri güç de, yine hep münafıklardan aldıkları destek sayesinde gelişmiştir. Münafıkların dünya derin devletleriyle işbirliği yaparak Müslüman toplumlar üzerinde oynadıkları oyunlar, 'İslam dünyasında oluk oluk kan akıtılmasına, binlerce Müslümanın şehit edilmesine' neden olmuştur. Halen de her geçen gün oynanan bu oyunlara bir yenisi eklenmekte ve Müslüman toplumlar yeni yeni acıların içerisine doğru sürüklenmeye çalışılmaktadır.
Dolayısıyla tüm bu tuzakların bozulabilmesi için, İslam dünyasında münafıklığın yolunun sıkı sıkıya kapatılması şarttır. Bunun için de öncelikle 'münafıklık tehlikesinin çok iyi fark edilmesi' ve ardından da 'dünya çapında tüm Müslümanların münafıkları çok iyi teşhis edebilecekleri şekilde bilinçlendirilmeleri' gerekir.
Şu çok iyi anlaşılmalıdır ki; 'Münafıkların mağlup olması, İslam'ın galip olması demektir'. Münafıklar mağlup olmadan, İslam'ın galip olması da söz konusu değildir. Bu nedenle İslam'ın dünya hakimiyetini özlemle bekleyen, gece-gündüz bu amaç doğrultusunda çaba harcayan tüm Müslümanlar, öncelikle münafıklığın ilmi olarak etkisiz hale getirilmesi gerektiğini unutmamalıdırlar. Eğer İslam alemindeki münafıklık fitnesi hallolursa, Müslüman dünyasında yüzyıllardır görülmemiş şekilde büyük bir huzur, bereket ve ferahlama olacaktır.
1400 yıldan beri bu amaçla zaman zaman münafıklarla ilgili çeşitli eserler yazılmış; tarihteki münafıklar hakkındaki bazı bilgiler bu kitaplarda bir araya toplanmıştır. Ancak 1400 yıldan bu yana, münafığın sinsi dünyasının, alçak karakterinin, şeytani oyunlarının ve kahpe yöntemlerinin deşifresini yapan; münafık ahlaksızlığını, günlük hayata dair tüm detaylarıyla ortaya koyan bir eser hazırlanmamıştır. Müslümanların büyük bir kısmı bu konuya yeteri kadar önem vermemiş ve 'münafığın ahlaksızlığını tüm İslam dünyasına tanıtmanın' ne kadar önemli bir konu olduğunu fark etmemişlerdir. Oysa ki yüzyıllardan bu yana, her dönemde Müslüman dünyasındaki tüm fitneleri münafıklar çıkarmış ve yaptıkları eylemlerle İslam dünyasının parçalanmasına, Müslümanların acı çekmesine neden olmuşlardır.
İşte bu kitap, İslam dünyasındaki bu büyük fitnenin son bulmasına vesile olacak 'münafıklığın deşifresini' yapma amacıyla hazırlanmıştır. Allah'ın Kuran ayetleriyle Müslümanlara tanıttığı bu ikiyüzlü, sahtekar insanların 'sinsi ve alçakça taktikleri, psikolojik baskı ve yıpratma yöntemleri' bu eserde çok detaylı analizlerle açıklanmıştır. Oyundan oyuna, sahtekarlıktan sahtekarlığa geçen, şeytan gibi sinsi ve alçak bir varlık olan münafığın tüm pislikleri deşifre edilmiştir. İçten içe yaptıkları sinsi faaliyetlerle Müslümanları yok etmeyi hedefleyen bu şeytani güruha karşı, 'Kuran ışığında nasıl bir mücadele verilmesi gerektiği ve münafıkların Müslümanlara oynamak istediği oyunların nasıl etkisiz hale getirilebileceği' de, yine tüm detaylarıyla bu kitapta anlatılmaktadır.
Müslümanların, Kuran'da ve hadislerde tanıtılan, 'tarihteki ünlü münafıklar' kadar, 'asrımızdaki münafıkların hangi sinsi yöntemlerle mücadele ettiklerini bilmeleri' de son derece önemlidir. Bu nedenle kitapta, günümüz münafıklarının, '21. yüzyılın tüm teknolojik, sosyolojik imkanlarını ve psikolojik savaş yöntemlerini de kullanarak', Müslümanlara karşı nasıl bir mücadele verdikleri de, günlük hayattan çok detaylı örnekler verilerek açıklanmıştır.
Allah'ın bu önemli eserde anlatılanları vesile etmesiyle, dünya çapında Müslüman alemini içten içe yok etmeyi hedefleyen bu sinsi yapıya karşı çok büyük bir başarı elde edilmiş olacaktır. Halihazırda 'deşifre olmadığı için sinsice ve gizlice hareket edebilen münafık güruhu, bu eserle birlikte tüm gücünü kaybetmiş olacaktır'. Münafıklığın gizliliğinin aşikar hale getirilmesiyle, münafığın şeytani sistemi de etkisiz hale gelecektir. Böylece, şu an 'İslam dünyasında etkili bir mücadele veren münafık sistemi tam anlamıyla çökecek ve münafıklığın dünya çapındaki hakimiyeti ve tahribatı da ortadan kalkacaktır'.
Bu kitap vesilesiyle Müslümanlar, 'İslam dünyasına sızan bu alçak karakterli insanları tanıyıp, teşhis edebilecek' ve onların, Müslümanlar üzerinde etkili olabilecekleri mevkilere gelmelerini önleyebileceklerdir. Ve aldıkları tedbirlerle münafıkların İslam dünyası üzerindeki olası tahribatlarını ve zararlarını da, öncesinden engellemiş olacaklardır.  
İslam aleminde oynamak istedikleri tüm kirli oyunları için münafıkları kullanan Deccali sistemler ve dünya derin devletleri de, müttefiklerinin güçsüz hale gelmesiyle, Müslümanlara karşı büyük bir mağlubiyet yaşayacaklardır.
Deccaliyet, küfür ve münafıkların bu kirli ittifakı etkisiz hale getirildikten sonra, halihazırda birbirlerinden kopuk halde olan Müslüman dünyası bir araya gelerek 'İslam Birliğini oluşturabilecek' ve ardından da 'İslam ahlakını tüm dünyaya hakim kılacaklardır'.
Ancak tüm bu anlatılanları değerlendirirken, şu gerçeği de asla unutmamak gerekir: Allah Kuran'ın  "... Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır." (Nisa Suresi, 76) ayetiyle, şeytanın gerçekte ne kadar güçsüz olduğunu hatırlatmıştır. Bir başka ayette ise Allah, "Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı-gücü yoktur. Onun zorlayıcı-gücü ancak onu veli edinenlerle, onunla O'na (Allah'a) ortak koşanlar üzerindedir.'' (Nahl Suresi, 99-100) şeklinde buyurmuştur. 'Münafık da, şeytanın insan suretine bürünmüş halidir'. Dolayısıyla 'münafığın da, Allah'ın sonsuz gücü karşısında çok güçsüz ve acz içinde bir varlık olduğunun asla unutulmaması' gerekir. Münafık zahirde dünyadaki tüm Deccali sistemleri ve şeytani yapılanmaları arkasına almış, büyük bir güç sahibi gibi görünse de, 'Allah'ın kontrolünde olan' ve 'sonunda mutlaka mağlup olmaya mahkum olarak yaratılmış' aciz bir varlıktır.
Dolasıyla Müslümanların asla münafıkları Allah'tan bağımsız bir güce sahiplermiş gibi değerlendirmemeleri; ve Allah'ın Kuran'da "... Bu, Allah'a göre pek kolaydır." (Ahzab Suresi, 19) ayetiyle bildirildiği gibi, 'bu şeytan güruhunu etkisiz hale getirmenin Allah için çok kolay olduğunu' asla unutmamaları gerekir.
madde, new scientist
ADNAN OKTAR: "Münafıkla ilgili kitaplarımız çıkacak. Bütün dünyaya münafıklığı çok iyi anlatacağız. Ve böylece dünyadan bu münafık sistemi inşaAllah sileceğiz. Çünkü İslam aleminin mahvolmasına sebep olan münafıklık. Fas, Tunus, Cezayir, Libya, Irak, Suriye... Her yerde münafıklar hep İslam aleminin başına bela olmuşlar. Yüzde seksen ya da doksanında İslam aleminde münafıklar iş başında. Ve Müslümanları ezim ezim ezdiriyorlar ve ezilmesine vesile oluyorlar. Münafık karakterini Müslümanlar yüzeysel biliyorlardı, şu an çok kapsamlı öğreniyorlar. Ve bunu tabii kitaplaştırdığımızda, DVD'lerle, filmlerle anlattığımızda münafık gün gibi ortaya çıkacaktır. Ve Müslüman da, münafıkları çok rahat tanıyıp ona göre hareket edecektir.(A9 TV, 6 Haziran 2016)

Münafık Kimdir?

Bilinen En Aşağılık İnsan Karakteri: Münafıklar

Münafık, tarihin başlangıcından bu yana, 'iman eden her topluluğun içinde bulunan'; 'inanmadığı halde inanmış gibi görünen', ikiyüzlü, sahtekar, yalancı, sinsi ve samimiyetsiz insanlara verilen isimdir. Hz. Adem (as)'dan bu yana yaşamış her toplumda, inananlar ve inkar edenler kadar, münafıklar da varlıklarını sürdürmüşlerdir. Yaptıkları sinsi eylemlerle, şeytani oyunlarla, küfürle kurdukları işbirlikleri ve tuzaklarla, 'kendilerince Müslümanların gücünü kırmaya ve sinsice yeryüzünde dinsizliği hakim etmeye' çalışmışlardır.
Bu şeytani güruh, doğrudan küfre gitmek yerine, 'kendilerini inananlardan biri gibi göstererek, İslam'a içten içe zarar verebilmeyi' hedeflemişlerdir. Tüm bunları yaparken de, Müslümanların maddi manevi tüm imkanlarından istifade edip çıkar elde etmeye çalışmışlardır.
Ancak Allah'ın Kuran ile bildirdiği değişmez kanununa göre, 'münafık baştan başarısız olmak üzere yaratılmıştır'. Tüm hayatını izbe, karanlık ve kuytu köşelerde, gizli gizli oyunlar oynayarak, yalanlar söyleyerek, kötülük tasarlayarak, sahtekarlık yaparak geçirir. Ama bu yaptıklarının Müslümanların aleyhine olmasını beklerken, 'her yaptığı eylem ile Müslümanların daha da güçlendiğini, birbirlerine daha da sıkı kenetlediklerini, akıllarının, imanlarının, güçlerinin daha da arttığını' görür.
Münafık, -kendisi bunu ne kadar istemese de-, elinde olmadan, Müslümanlara müthiş fayda sağlayan bir varlıktır. Ve yine tam tersi için çaba harcadığı halde, -Allah'ın kanunu gereği- elinde olmadan, hayatının sonuna kadar Müslümanlara hayır ve bereket kazandırmaya devam edecektir. Yaptığı her ahlaksızlık, Müslümanların daha da güçlenmelerine, daha da bereket bulmalarına vesile olacaktır. Münafığın şeytani sistemi ise, eninde sonunda kendi içinde çürüyüp yok olacaktır.

Münafık Müslümanların Arasına Girmiş Bir Köstebek Gibidir

'Münafık' kelimesi Arapça'da, iki tarafı açık 'dehliz; yani tünel' anlamına gelen 'en-nefeku' veya 'köstebek deliği' anlamındaki 'en-nâfikatu' kelimesinden gelir. Halk arasında casusluk yapan kimselerden 'köstebek' olarak bahsedilmesi de, yine bu kelime kökenine dayanmaktadır. Nasıl ki bir köstebek tünelin bir tarafından girip diğer tarafından çıkarsa, münafık da aynı böyledir. Aynı bir köstebek gibi, Müslümanlığa bir kenardan girer, diğer ucundan çıkar. İki yöne doğru da yolu açıktır. Her an küfre de gidebilir, Müslümanların içine de girebilir. Aynı köstebek gibi, bir oraya döner bir diğer tarafa. Çıkarları ne taraftaysa orayı tercih eder. İşte bu kelime de, münafığın bu 'oynaklığını' vurgular. Kuran'ın "Arada bocalayıp dururlar. Ne onlarla, ne bunlarla..." (Nisa Suresi, 143) ayetiyle, Allah münafığın bu durumuna dikkat çekmiş ve münafığın köstebeğe benzeyen bu karakterine karşı Müslümanları uyarmıştır.
Müslümanlar, münafığın tehlikesini, alçaklığını, ahlaksızlığını ve küfürle olan birlikteliğini çok iyi bilmelerine rağmen, bu insanları sabırla imana ve Kuran ahlakını yaşamaya çağırırlar. Ancak münafıklar, 'akıl hastası gibi saplantılı bir ruh ile münafıklıklarında ısrar eder' ve çıkarlarının peşinde koşmaya devam ederler. Aynı bir köstebeğin, tünelinde aşağı yukarı dolanıp durması gibi, münafık da menfaat elde edebilmek için Müslümanların arasında gezinip durmaya devam eder.
Münafıklığın çözümü ise, münafık karakterinin gün gibi apaçık görülecek şekilde tarif edilmesi ve böylece dünya çapındaki tüm Müslümanların bu samimiyetsiz insanları çok iyi teşhis edebilecek hale gelmesidir. Tüm ahlaksızlığı ve alçaklığı deşifre olmuş bir münafığın, artık bu dünyada müafıklık yapacak alanı da kalmamış olur.
Nasıl ki tarım alanlarında, köylerde ya da tarlalarda, köstebek deliklerine iki taraftan su verilir ve böylece köstebek kaçacak yer bulamazsa; işte münafığın deşifre edilmesi de, onun 'münafıklık yapacak alan bulamamasıyla' sonuçlanır. Ancak elbette ki köstebek burada sadece münafığın durumunun anlaşılması için verilen bir örnektir; yoksa köstebek sevimli bir hayvandır. Münafık ise, onunla kıyaslanmayacak kadar 'aşağılık ve alçak bir mahluk'tur.
İşte Müslümanların Kuran ayetleri ışığında, münafığın günlük hayattaki tüm oyunlarını deşifre etmeleriyle birlikte 'münafıklık imanın nuru içerisinde manen boğulup yok olacaktır'. Tüm samimiyetsizleri, alçaklıkları herkes tarafından çok iyi bilinir hale geldiğinde münafık, artık hiç kimseye bu oyunları oynayamayacak hale gelecektir.
Bu nedenle münafık alametlerini Müslümanlar arasında gece-gündüz sürekli gündemde tutmak, ezberletmek, yazılı hale getirmek, anlatmak dünyanın her yerinde münafığın hayat sahasını ortadan kaldırmış olacaktır. Bunun sonucunda da Müslümanlar münafıklık faaliyeti olmayan bir dünyada yaşayacak; ve hayatlarında müthiş bir lüks, rahatlık ve bereket oluşacaktır.

Münafıklığın Tarifinin Yapılması ve Tüm İslam Aleminde Tanınıp Teşhis Edilebilmesi Çok Önemlidir

Kuran'da münafığın tanımı çok detaylı bir şekilde Müslümanlara anlatılmıştır. Ancak bunun yanı sıra, insanların bu ayetlerin pratik hayata geçişini, münafıkların, ayetlerde anlatılan şeytani ahlakı ne şekilde uyguladıklarını görebilmeleri için, 'münafığın günlük hayattaki tarifini' de yapmak son derece önemlidir.
Münafıkların 1400 seneden bu yana İslam alemini kasıp kavurmuş, Müslüman toplumlara istedikleri gibi nifak sokup fitne çıkarabilmiş olmaları, işte hep insanların 'münafık tarifini tam olarak bilmemelerinden' kaynaklanmıştır. Münafığın çok kapsamlı bir analizinin yapılmamış olması, Müslümanların münafıkları 'teşhis etmede zorlanmalarına' neden olmuştur. Teşhiste zorlandıkları için, münafıkların her yerde eli ayağı olmuş, her yere kolaylıkla girip, her türlü 'istihbarat bilgisine' ulaşabilmişlerdir. Hatta öyle ki tarihteki kimi İslam ülkelerinde bazı Müslümanlar, dengesiz tavırlarına rastladıkları halde imanlarında hastalık olduğunu fark edemedikleri kişilerin liderliğini kabul edip, peşlerinden gitmişlerdir.
İşte bu tehlikenin ortadan kalkması için, tüm Müslüman aleminin münafıklık konusunu çok iyi kavraması ve bu insanların karakterleriyle ilgili analizleri çok iyi öğrenmeleri gerekir. Bu bilgiyi kazandıklarında, münafığı gördükleri yerde hemen tanıyıp teşhis edebilecek ve böylece münafığın yapacağı tahribatı en başından önlemiş olacaklardır. Aynı zamanda 'münafık da tanındığını anlayacak' ve; ya münafıklıktan vazgeçecek ya da kendine sığınacak başka bir yer bulmaya çalışacaktır.
Çünkü münafığın en önemli silahı 'gizlilik'tir. Münafıkların bugüne kadarki en büyük avantajları, tarif edilmeyen, bilinmeyen, insanlar tarafından teşhis edilmemiş bir sistemi kullanmaları olmuştur. İşte münafığın bu hilesi, gizliliği elinden alındığı anda biter. Münafık adeta bir 'yarasa gibidir'. Güneşi, ışığı gördüğünde, perişan olur. Hemen kaçacak bir delik aramaya başlar. İşte eğer Müslümanlar, münafığın üzerine bir projektör tutarak onu aydınlatırlarsa, münafığın gidebileceği bir yer de kalmayacaktır. Nereye kaçarsa kaçsın, manen yakalanacağını bilmesi münafığı çok yıldıracak ve gizli eylemini yapamayacak hale gelecektir.
Eğer münafığın tanımı iyi bilinmezse, münafıklar Müslüman meclislerinde, iman edenlerin bütün nimetlerinden istifade ederek adeta 'verem mikrobu' gibi yaşamaya devam ederler. Tıpkı 'parazit ve asalak bir mikrop gibi' Müslümanların bünyesine sızarlar. Bir yandan kendilerini Müslüman gibi gösterip, onların imkanlarından istifade eder, bir yandan da İslam'a kendilerince zarar vermeye çalışırlar. Bu yüzden mutlaka her yerde münafık karakterinin çok iyi bilinip, tanınması gerekir.
Dahası münafık alametlerinin ve bu hasta karakterin çok iyi öğrenilmesi, İslam aleminde çok halis ve kaliteli Müslümanlar yetişmesine vesile olur. Çünkü şeytanın bu kirli ahlakını öğrenen her Müslüman, tüm bu anlatılanlardan öğüt alıp nefsini kınar ve münafıkların ahlakına benzer gibi görünebilecek tüm tavırlarını düzeltir. Bunun sonucunda da 'imanda, güzel ahlakta derinleşmiş, takvaca üstün, aklı, şuuru çok açık, kaliteli Müslüman toplumlar' oluşur. 
ADNAN OKTAR: "Bir kere münafıklığı avuç içini tanır gibi bilir hale gelmek lazım. Münafığın avantajı nedir? Tarif edilmeyen, bilinmeyen, insanlar tarafından teşhis edilmemiş bir sistemi kullanmasıdır. Münafığın en mühim silahı budur. Münafığın silahını çok cehri hale getirirsen, açık hale getirirsen, münafık gün gibi ortaya çıkmış olur. Mesela nasıl konuşur, nasıl oturur, ne yapar ve tüm bunları günümüz olaylarıyla da bağlantılı olarak açıklarsan.
madde, new scientist
Şimdi biz bir süredir münafıkları açıklıyoruz, ki bu, dünya tarihinde yapılmamış bir çalışma. Böyle bir çalışmayı hiçbir yerde bulamazsınız. Hiçbir İslam ülkesinde, hiçbir alimin kitabında yoktur. Genel ve yüzeyseldir anlatımlar. Biz hem pratik hayata yönelik olarak anlatıyoruz, hem de geçmişteki halinin sosyal zeminini ve tarihi belgelerini de açıklayarak izah ediyoruz. Çünkü genelde geçmişi hikaye gibi anlatıyorlar; flu bir şeymiş gibi. O devre ait, garip olaylarmış gibi. Halbuki her devirde görülen kahpe bir sistemdir münafıklık. Dolayısıyla bizim anlatımımızla pratik hayatta münafıklık nasıl ortaya çıkar, bunu herkes görmüş oluyor.
Şimdi anlatımlarımız biraz daha devam ederse bir hafta, on beş gün, münafıklık ayna gibi ortaya çıkmış olacak. Münafığın kıpırdayacağı hiçbir yer kalmamış olacak ki nereye kaçarsa kaçsın manen yakalanabilsin. Çünkü münafık kaçarak hareket eder, bir yerde tutunamazsa başka bir yere kaçar, oradan vurmaya devam eder. Onun için de münafığı çok iyi tanıtmak gerekiyor. Dünyada nereye giderse gitsin, iyi tanıtıldığında hemen teşhis konulur." (A9 TV, 7 Şubat 2016)

Dünyadaki Rahmani Güçler ve Karşısındaki Şer Odakları

İyilerle Kötülerin Mücadelesi Tarihin Her Döneminde  Devam Etmiştir

Allah Kuran ayetleriyle, tarihin başlangıcından bu yana, hep iki karşıt gücün bir mücadelesi olduğunu haber vermiştir: 'Deccaliyet' ve 'Mehdiyet'...
Bir tarafta dönemin 'hidayet önderi' yani 'Mehdi'si olan kişi, diğer tarafta ise o devirde 'küfrün önderliğini yapan, zulmü organize eden Deccali' vardır.
İçinde yaşadığımız bu dönemde Deccaliyet, 'tüm dünya derin devletlerinin liderliğini yapan Dünya Derin Devleti' tarafından organize edilen bir güçtür. Tarihte ise bu güç, hep farklı Deccallerin kontrolünde olmuştur. Deccaliyet, Hz. İbrahim (as) devrinde Nemrut, Hz. İsa (as) döneminde Roma Yönetimi, Hz. Musa (as) döneminde ise Firavun tarafından organize ediliyordu. Dolayısıyla her devirde bu derin devletler varlığını sürdürmüştür.
İşte bu derin devletler, tüm fikir sistemini, hareket tarzını, stratejisini, eylem kararlarını ve ilhamını şeytandan alır. Bunun sonucunda da 'kendi asrının Deccaliyeti' olarak ortaya çıkar ve 'kendi asrının Mehdiyetiyle' mücadele eder. Örneğin Nemrut devrinin Mehdi'si, Hz. İbrahim (as), Roma devrinin Mehdi'si ise, İsa Mesih (as)'dı. Nemrut'un Derin Devleti de, Roma Derin Devleti de, Mehdiyet'e karşı galip gelebilmek için şeytandan aldıkları ilham ile hareket ediyorlardı. Firavun devrinin Mehdi'si ise, Hz. Musa (as)'dı; Firavun tüm gücüyle ve imkanlarıyla ona karşı mücadele ediyordu. Ahir Zamanda da Deccaliyetin kontrolündeki Dünya Derin Devleti'nin karşısında olan Rahmani güç ise Peygamberimiz (sav)'in soyundan gelen ve 'Hatem-ül Veli', yani 'en son ve en büyük veli' olan Hz. Mehdi (as)'dır.
Ahir Zamanı yaşadığımız şu dönemde halihazırda dünyada 'dört ayrı kuvvet topluluğu' vardır:
◉ 1- Hz. Mehdi (as) ve Kuran'da mehdi talebeleri olduğuna işaret edilen Kehf Ehli,
◉ 2- Ahir zamanda ikinci kez yeryüzüne geleceği bildirilen Hz. İsa (as) ve Kehf kıssasında İsa Mesih (as)'ın talebeleri olduğuna işaret edilen Ashab-ı Rakim,
◉ 3- Hz. Hızır (as)
◉ 4- Deccaliyet.
Bu 4 kuvvetten Hz. Hızır (as), gizli ve açık yaptığı faaliyetlerle Mehdiyet'e destek verir ve güçlendirir. Hem Hz. İsa (as)'a hem de Hz. Mehdi (as)'a yardım eder ve onların işlerini kolaylaştırır. Ancak Hızır (as) bazen de, zahiren Deccaliyete yardım eder gibi görünür. Oysa bu yönlendirmelerin hepsi, aslında İslam'a fayda vermek ve Deccaliyeti, Mehdiyet karşısında mağlup olmaya itmek için yapılan eylemlerdir.
Tüm Rahmani ve şeytani güç odaklarını yaratan ise Allah'tır. Kainatta Allah'tan başka bir kuvvet ve güç yoktur. Dünyadaki tüm olaylara, tüm insanlara hükmeden Allah'tır. Allah dünyada insanların imtihan olmaları için 'iyileri' ve 'kötüleri' yaratmıştır. Bu gerçeği bilmeyen kimi insanlar bu güç odaklarının, Allah'tan bağımsız ve müstakil hareket ettiklerini sanabilirler. Oysa ki bu yalnızca bir aldatmacadır. İstisnasız her biri Allah'ın kontrolünde olan ve Allah dilemedikçe hiçbir şeye güç yetiremeyecek varlıklardır.
Ve Allah Kuran'da, "Ben galip geleceğim ve elçilerim de" (Mücadele Suresi, 21) demiştir. Allah'ın sözünü değiştirebilecek başka hiçbir güç yoktur. İşte Allah, bu galibiyet ve hakimiyete elçilerini vesile edeceğini bildirmiştir. İçerisinde bulunduğumuz Ahir Zamanda, Allah'ın, "Hadi" ismini tecelli ettirerek 'insanları hidayete yöneltmekle görevlendirdiği', 'Hatem-ül Veli' (yani, Ahir Zamanda gelecek olan en son ve en büyük evliya) kıldığı kişi de 'Hz. Mehdi (as)'dır. Hz. Mehdi (as), Allah'ın hidayet elçisi olarak, Deccaliyetin, derin devletlerin ve münafıkların tüm inkarcı düşünce ve sistemlerine karşı fikren galip gelecek; dünyaya İslam'ı, Kuran ahlakını, sevgi ve barışı hakim edecektir. Ancak elbette ki, Allah'ın Kuran'da da bildirdiği gibi şeytan bu sözünde haksız çıkacak ve samimi müslümanlara etki edemeyecektir.

Her Devrin Deccaliyet Sistemi; Şeytan, Dünya Derin Devletleri  ve İnkar Edenlerin Kirli İttifakı ile Ortaya Çıkar

Kötülüğün kaynağı olan Deccaliyetin karşısında, iyiliğin savunucusu olan Mehdiyet'e dayalı bir  'güç ittifakı' vardır. Hz. İsa (as) ve arkadaşları, Hz. Mehdi (as) ve talebeleri ve Hz. Hızır (as), yaptıkları ayrı ayrı faaliyetlerle 'Deccaliyete karşı''haktan yana bir mücadele' verirler. Deccaliyet de aynı şekilde, Mehdiyet'e karşı yürüttüğü şeytani mücadelesinde bazı gruplarla ittifak eder. Deccaliyetin bu kirli ittifakının başında 'şeytan' yer alır. O devrin Deccalini yöneten ve yönlendiren, bu Deccali hareketin başında bulunan, lider konumundaki varlık 'şeytan'dır. Deccaliyet, fikir sisteminin tüm talimatlarını ve eylemleri için gereken tüm emirleri şeytandan alır.
Deccaliyetin başında ise mutlaka 'lider konumunda bir kişi' vardır. Bu şahıs her dönemde değişir ve biri öldüğünde yerine bir başkası geçer. Bu kişi, aynı zamanda da 'şeytan ile bağlantıyı kuran kimse'dir ve şeytandan doğrudan talimat alır. Şeytan, ona ne yapması gerektiği konusunda yol gösterir. 'Dinsiz ideolojilerin ve sapkın fikri akımların oluşturulmasında, bir yerde zulüm yapılması kararı verilmesinde, bir bölgede savaş çıkartılmasında, bir yerin bombalanmasında, toplu katliamlar yapılıp cinayetler işlenmesinde' şeytan hep bu kişiye doğrudan talimat verir.
Bütün bu Deccaller, aynı zamanda da 'akıl hastaları' ve 'dünyanın en büyük seri katilleri'dir. Şeytan, dünya derin devletlerinin başında bulunan bu şahıslara, "Şurada yaşayan bütün insanları, bütün çocukları öldüreceksin" gibi emirler ilham ederek onları bu yönde yönlendirir. Bu şahıslar da, tıpkı 'akıl hastalarında ve seri katillerde olduğu gibi', şeytandan aldıkları bu 'katliam emirlerini' yerine getirirler. Örneğin şu an Suriye'de, Irak'ta, Yemen'de, Afganistan'da ve dünyanın daha birçok yerinde, derin devletlerin seri katillerinin emirleriyle bu tarzda seri cinayetler işlenmekte; oluk oluk Müslüman kanı akıtılmaktadır. İşte tüm bunlar; bütün bu katliamlar, doğrudan şeytanın emriyle ve Deccaliyetin  uygulamasıyla gerçekleştirilen eylemlerdir. Şeytan, derin devletleri yöneten Deccallere, "İslam'ı yeryüzünden kaldıracaksın, Mehdiliğinden şüphelendiğin herkesin üstüne gideceksin, kan dökeceksin" gibi talimatlar vererek bu dehşet ortamını hazırlamaktadır.
Hz. Musa (as) döneminde, Firavun da şeytandan aldığı benzer bir emri yerine getirmiştir. O dönemde, 'belirli bir süre içinde doğan çocuklardan birinin dönemin Mehdi'si olacağı' ihtimalinden bahsedildiği için, Firavun Mısır'daki tüm erkek çocuklarının öldürülmesi emrini vermiş ve hepsini şehit etmiştir.
Şeytanın, tüm bu yönlendirmeleriyle amaçladığı ise, kendince bütün insanların da kendisi gibi olduğunu göstermektir. Hedefi, 'insanlar hakkındaki teşhisinin' Allah'ın sözünden daha doğru olduğunu ispatlamayı başarabilmektir (Allah'ı tenzih ederiz). 
Şeytan, cinayet işlemeye ve her türlü sapkınlığa bağımlı, akılsız, züppe, isyankar, tartışmacı ve manyak ruhlu bir mahluktur. Firavunlar, Nemrutlar ve Deccaller de onun emirleri doğrultusunda hareket ettikleri için, 'onlar da şeytan ile aynı anormal karakteri' gösterirler. Dolayısıyla tüm Deccaller de, aynı şeytan gibi, 'şizofren bir ruha sahiptirler'.
Deccal ve diğer derin devlet üyeleri, karanlık işlerini yürüttükleri merkezlerinde, şeytandan aldıkları talimatlar doğrultusunda 'nerede cinayet işlenecek, nerede savaş çıkarılacak, hangi ülke yıkılacak', her birini tek tek planlayıp uygulamaya başlarlar.
Dünya derin devletlerinin, şeytandan aldıkları talimatları uygulama planları yaptıkları bu toplantılara Hz. Hızır (as) da gizlice katılır. Hz. Hızır (as) bu şeytani yapılanmaya karşı Hz. Mehdi (as)'ın safında yer alır. Mehdiyet'e destek sağlayacak bilgileri toplamak amacıyla bu toplantılarda bulunur ve Hz. Mehdi (as)'a yardım eder.
Dünya çapında insanları helaka sürükleyen, birbirlerine düşüren, savaş ve çatışmaları körükleyen Marksizm, faşizm gibi tüm dinsiz ideolojilerin ortaya atılması gibi faaliyetler de, yine hep şeytanın yönetimindeki bu inkarcı kadrosuyla gerçekleştirilir. Bunun sonucunda da dünya çapında büyük felaketler, korkunç katliamlar organize edilir, sel gibi insan kanı akıtılır. İşte tüm bunlar, bu şeytani yapılanmanın sinsi planlarının birer sonucudur.
Derin dünya devletlerinin başındaki Deccaller, tarihin her döneminde aynı planı uygulamaya geçirmeye çalışırlar. Bu ise, tüm bunların tek bir merkezden yönetildiğini açıkça ortaya koyar. Tarihteki tüm derin devletler, blok olarak hep şeytanın emrindedir. Şeytan tek bir merkezden hepsini, aynı amaç doğrultusunda toplu olarak yönlendirmektedir. Tarihin başlangıcından bu yana uygulanan aynı plan, bugün de hala aynı merkezden idare edilmektedir. Müslüman dünyasını ve özellikle de Hz. Mehdi (as)'ın çıkış yeri olan Türkiye'yi bölüp parçalamayı ve dünyaya egemen olmayı amaçlayan bu planın uygulayıcısı da yine 'şeytan'dır.
Ne var ki aleyhte organize edilen tüm bu planlar ve organizasyonlar, en sonunda Hz. Mehdi (as)'ın çıkmasına vesile olur. Çünkü şeytan şeytanlığını yaptığında, -istese de istemese de- Hz. Mehdi (as)'a hizmet etmiş olur. Derin devletler de -isteseler istemeseler de-, aleyhte yaptıkları her eyleme rağmen, Hz. Mehdi (as)'a hizmet etmiş olurlar.
Allah Hz. Mehdi (as)'ı, dünyadaki zulmü, acı ve sıkıntıları ortadan kaldıracak bir 'kurtarıcı' olarak görevlendirmiştir. Dolayısıyla Deccaliyetin neden olduğu bu dinsizlik, inkar ve zulüm ortamı, Hz. Mehdi (as)'ın gelişini hızlandırmaktadır. Deccaliyetin faaliyetleri, Hz. Mehdi (as)'ın çıkışına vesile olacak ve Hz. Mehdi (as), Deccaliyet'in yaptığı tahribatı kökten temizleyerek tüm dünyada samimi imanı, güzel ahlakı, huzur ve mutluluğu hakim kılacaktır. Ve işte yaşanacak bu güzel sonuç, 'tüm gücün Allah'ta olduğunu; şeytanın ve kirli yapılanmasının eninde sonunda yıkılıp yok olmaya mahkum olduğunu' tüm insanların anlamasına vesile olacaktır.

Şeytan ile Münafığın Dostluğu

Münafığın Lideri Şeytandır

Münafık karakterinde, en usta ve en tecrübeli olan varlık kuşkusuz ki 'şeytan'dır. Şeytan cennetten kovulduğu günden bu yana, bu ahlaksızlığından vazgeçmemiştir. Kıyamete kadar da münafıklığa, samimiyetsizliğe, yalana, ikiyüzlülüğe ve sahtekarlığa devam edeceğine dair and içmiştir. Dolayısıyla 'münafığın yol göstericisi' de, 'münafıklığın sırlarını en iyi bilen' varlık olan 'şeytan'dır. Allah, Kuran'da 'münafığın şeytanla olan işbirliğine' dikkat çekmiş ve münafıkların, şeytanlarına "Biz sizinle birlikteyiz""İman edenlerle ise yalnızca alay ediyoruz" dediklerini hatırlatmıştır:
İman edenlerle karşılaştıkları zaman: 'İman ettik' derler. Şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında ise, derler ki: 'Şüphesiz, sizinle beraberiz. Biz (onlarla) yalnızca alay ediyoruz. (Bakara Suresi, 14)
Münafıklar Müslümanların yanındayken onlara, "Allah'ı ve Müslümanları çok sevdiklerini; her türlü kötülükten, küfürden ve inkarcıların zalim, gaddar ahlakından nefret ettiklerini" söylerler. Ama şeytanla ve şeytanın küfürdeki dostları olan insanlarla karşılaştıklarında da, hemen onların gözüne girmeye ve onlara yaranmaya çalışan küfri bir üslup kullanırlar. Allah bir Kuran ayetinde, münafıkların kendilerine 'Allah'ı değil, şeytanı veli edindiklerini' şöyle haber vermiştir:
Kimine hidayet verdi, kimi de sapıklığı hak etti. Çünkü bunlar, Allah'ı bırakıp şeytanları veli edinmişlerdi. Ve gerçekten onları doğru yolda saymaktadırlar. (Araf Suresi, 30)
Dolayısıyla 'münafıkların lideri, yol göstericisi, velisi, yardım talep ettikleri, güvenip sığındıkları, güçlü olduğuna inandıkları ve aklına tam olarak uydukları varlık şeytandır'.
Bir başka ayette de Allah, "Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun 'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur." (Zuhruf Suresi, 36) sözleriyle, münafıkların 'şeytanın yakın dostları' olduğunu bildirmiştir. Allah'tan, Kuran'dan, Müslümanlardan yüz çeviren, Allah'ın hak sözünü reddeden (Allah'ı tenzih ederiz) münafıklar, şeytan ile ayrılmaz bir bütün haline gelmişlerdir. Şeytanın, münafığın üzerini bir kabuk gibi sarmasıyla; şeytanın her türlü küfür felsefesi, sinsi ahlakı ve yöntemleri münafığın da bünyesine işler. Bundan sonra münafık, -tövbe etmediği sürece-, bu yakın dostundan bir an bile ayrılmaz ve kendini tümüyle onun yönlendirmesine bırakır. Şeytan ile bir bütün olarak hareket eden 'münafıkların bu şeytani ittifakları ve sıkı dostlukları' yine bir başka ayette şöyle haber verilmiştir:
... Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık. (Araf Suresi, 27)
Kuran'da verilen tüm bu bilgiler, 'münafığın gerçek liderinin şeytan' olduğunu' ve 'şeytanın tüm alçakça yöntemlerinin, münafık karakterinde de vücut bulduğunu' gösterir. Münafık, şeytanın kendisine gösterdiği yolu izler ve o da onun gibi, kendisiyle birlikte tüm insanlığı sapkınlığa sürükleyebilmenin kirli mücadelesini verir.
Bu nedenle şeytanın adımlarını izleyen münafık karakterli bir insan, her fırsatta oyunlarına ve ikiyüzlülüğüne devam eder. Şeytan nasıl samimiyetsizlik yapmaktan, yalan söylemekten, oyun oynamaktan bıkmazsa; münafık da şeytanın ilhamıyla hareket ettiği için, aynı şekilde bıkmadan, usanmadan sinsiliğine, alçaklığına ve ikiyüzlülüğüne devam eder.

Münafık, Şeytanın İnsan Şeklidir

Münafıklar şeytanın insan şeklidir. Allah bir ayette "İşte onlar şeytanın fırkasıdır..." (Mücadele Suresi, 19) diye bildirmiştir. Münafıklar şeytanın, insandan oluşan fırkasıdır. Ayetin devamında ise Allah, "Dikkat edin; Şüphesiz şeytanın fırkası, hüsrana uğrayanların ta kendileridir." buyurmuştur. Şeytan da fırkası olan münafıklar da sonunda mutlaka hüsrana uğrayacaklardır.
Başka bir ayette ise Allah, "Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın." (Araf Suresi, 17) sözleriyle, şeytanın saptırmak isteyeceği insanlara nasıl yaklaşacağı anlatılmıştır. Görünmez bir varlık olan şeytan, -madde olarak- insanlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından yanaşamaz. Bu sinsiliği onun için, şeytanın 'insan şeklindeki tecellileri olan münafıklar' yerine getirirler. İnsan görünümüne bürünmüş şeytanlar olarak, insanları doğru yoldan, İslam'a uymaktan, Kuran ahlakını yaşamaktan, Müslümanlarla birlikte olmaktan alıkoymaya çalışırlar.
madde, new scientist
ADNAN OKTAR: "İyilerle kötülerin mücadelesinde şeytan görünmez bir güçtür. Onun için şeytanla mücadele o kadar kolay değildir. İman ehlinin son derece dikkatli olması gerekir. Münafık şeytandan daha eşeddir, daha şiddetlidir. Çünkü insan görünümündedir. Şeytan sadece fısıldar, o konuşur yani alenen konuşur. Her yerde konuşur. Ve şeytanlığını gece gündüz yapmaya gayret eder. Bukalemun gibidir münafık. Her yerin şeklini alır. Her ortamın şeklini alır. Nereye gitse uyum sağlar. Derin devletlerle bağlantı kurdu mu onların adamı olur, Müslümanlara geldi mi Müslüman gibi görünür. Başka bir türü görse onların şeklini alır, her şekli alabilir."  (Adnan Oktar, A9 TV, 1 Haziran 2016)
ADNAN OKTAR: "Mücadele Suresi, 19'da Allah, "Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır;" buyuruyor. Münafığın her yerine, tüm bedenine hulul etmiş şeytan. Bedenini, elektromanyetik dalga gibi kaplıyor; kollarına, bacaklarına, beynine her yerine hakim oluyor şeytan. Ayetin devamında da Allah, "… Böylelikle onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur." diye bildiriyor  (A9 TV, 22 Ocak 2016)

Münafık, Şeytanın 'İnsan Postuna' ve  'Müslüman Kılıfına' Girmiş Uşağıdır

Gavs'ul Azam, Şeyh Abdülkadir Geylani Hazretleri bir sözünde münafıkları Müslümanlara şöyle tanıtmıştır:
Münafıklar, şeytanın insan postuna ve Müslüman kılıfına girmiş uşaklarıdır. Bunlar sadece, Kuran basiretiyle, iman ferasetiyle ve nübüvvet dürbünüyle fark edilip anlaşılır. Asıl marifet, mümini veya kafiri değil, münafığı tanımak ve halktan bir sürü tabisi ve hamisi olan bu muzır marazlıları (zararlı hastaları) topluma tanıtıp onları uyarmaktır.  (Fethür-Rabbani vel Feyzül-Rahmani- 61. Meclis Sohbeti)
Abdülkadir Geylani Hazretleri bu sözüyle, münafığın hem 'insan görünümünde bir şeytan' hem de 'şeytanın, Müslüman taklidi yapan bir uşağı' olduğunu anlatmıştır. Münafık işte bu sinsi yöntemiyle şeytanın ulaşmak istediği her yere kolaylıkla ulaşabilmekte ve şeytanın orada konuşup yapmak istediği her şeyi, onun adına yapmaktadır. Çünkü münafık, bu anlamda verdiği sinsi mücadelede şeytandan daha avantajlıdır. Şeytan, insanların sadece beyinlerine etki edebilir. Münafığın ise fiziki müdahale imkanı da vardır. Şeytan gibi insanların sadece zihinlerine fısıldayarak değil, doğrudan tavır ve konuşmalarıyla, aktif olarak da onları etkilemeye çalışır.
İşte bu yönüyle münafık 'zehirli bir varlık'tır. Ancak münafığın 'Müslüman postuna bürünerek' sinsice kendini gizlemesi daha büyük bir tehlikedir. İnkar edenlerin de pek çok özelliği münafığa benzer, ancak onlar açıkça iman etmediklerini belirterek gerçek yüzlerini açığa vururlar. Münafığı anlayıp teşhis etmek ise zordur. Çünkü münafık çok sinsi, ikiyüzlü ve sahtekar bir varlıktır. Özel olarak yaratılmış, şeytani ve habis bir mahluktur. Onu anlayabilmek için, Abdülkadir Geylani Hazretleri'nin de belirttiği gibi, 'nübüvvet dürbünü, Kuran basireti ve iman feraseti' gerekir. Yani münafığın alçak karakterini ancak samimi iman eden, akıl, feraset, basiret sahibi Müslümanlar teşhis edebilirler.
ADNAN OKTAR: "Müslümanların en zorlukla karşılaştıkları şey münafıklardır. Kafirler, küfür o kadar etkili değildir yani çok zayıftır kafirin etkisi. Çünkü dışarıda olduğu için kafir o kadar etkili olmaz. Bir de kafir daha açık savaşır, daha dürüst. Münafık çok sinsidir. Müslümanların içinde olduğu için onunki çok çetindir. Adeta 'etten kemikten bir şeytan'dır. Müslümanlar bir iblisle iç içe olmuş olur, o yüzden çok zordur. Orada çok iyi akıl kullanılması lazım. (Adnan Oktar, A9 TV, 23 Ocak 2016)
madde, new scientist
ADNAN OKTAR: "Münafıklık çok iyi kavranması gereken bir konu. İmtihanın mühim bir yönü. Cenab-ı Allah da uzun uzun anlatmış, 'bunlar özel yaratılmış, insanlar arasına yayılmış, serpiştirilmiş insan görünümlü şeytanlardır'. Bunlarla Müslümanın mücadele etmesi için bu iblis takımını iyi tanıması gerekiyor. Tanırsa çok kolay netice alır ve İslam aleminin üstündeki bu bela, bu ağırlıklar, bu kargaşa ve katliamlar hepsi kalkar. Müslümanların katledilmesi emrini verenler yine Müslümanlar oluyor. Ve bunları yapanlar münafıklar. Büyük bölümü münafık bunların, teşhis edilemediği için böyle oluyor. Birçoğu münafık ve Müslümanların içinde bunlar. Zaten konuşmalarından, üsluplarından anlaşılıyor. O zaman Müslüman bunlara saygı duymaz, böyle mahluklara. Teşhis eder ve ibadet vecdi içerisinde onlara karşı tedbir alır. İlimle, fikirle onları pasifize eder.  (A9 TV, 23 Ocak 2016)

Münafık Küfürle Gizlice Bağlantıya Geçerken Doğrudan Şeytandan Emir Alır

Münafıklar İslam'ı yaşama konusundaki gevşek ve lakayt tavırlarıyla Müslümanlar arasında dikkat çekerler. Allah'ın emirlerini yerine getirme, Kuran ahlakını yaşama ve İslam'a hizmet etme konusunda son derece şevksiz ve isteksizdirler. Buna karşın şeytanın telkinlerini büyük bir şevkle ve anında yerine getirirler. Şeytan kendi dostlarıyla bağlantı kurmalarını telkin ettiğinde, hiç duraksamadan hemen inkarcılarla bağlantıya geçerler. Allah bir Kuran ayetinde münafıkların küfürle birlikte, Müslümanlar aleyhinde yaptıkları gizli fısıldaşmaların, kurdukları sinsi planların, hep 'şeytan ürünü olan' yani 'şeytanın talimatıyla gerçekleşen' olaylar olduğuna dikkat çekmiştir:
Şüphesiz gizli toplantıların fısıldaşmaları, iman edenleri üzüntüye düşürmek için ancak şeytan (ürünü olan işler)dendir. Oysa Allah'ın izni olmaksızın o, onlara hiçbir şeyle zarar verecek değildir. Şu halde müminler, yalnızca Allah'a tevekkül etsinler. (Mücadele Suresi, 10)
Bir başka ayette de şeytanın, cehennemde kendisine uyan münafıklara "Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz (İbrahim Suresi, 22) " dediği haber verilmiştir. Bu da yine münafıkların, doğrudan 'şeytanın çağrılarıyla ve talimatlarıyla hareket ettiklerini' göstermektedir:
İş hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: "Doğrusu, Allah, size gerçek olan vadi vadetti, ben de size vaatte bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi kurtaracak değilim, siz de beni kurtaracak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azap vardır." (İbrahim Suresi, 22)
Münafıklar, inkarcılarla bu şekilde gizlice bağlantıya geçerek ve kendilerince Müslümanlar aleyhinde işbirliği yaparak iman edenlere zarar verebileceklerini sanırlar. Ne var ki Allah'ın her şeyin üzerindeki gücünden ve hakimiyetinden habersizdirler. Allah yukarıda yer alan ayetin devamında, -Allah'ın dilemesi dışında-, 'münafıkların Müslümanlara hiçbir şekilde zarar veremeyeceklerini' (Mücadele Suresi, 10) bildirmiştir.
madde, new scientist
ADNAN OKTAR: "Enam Suresi, 121. ayet: "… Gerçekten şeytanlar"; münafıklar, yani iblis ordusu, "sizinle mücadele etmeleri için"; Müslümanlarla uğraşmak, onları rahatsız etmek, taciz etmek, tedirgin etmek, onları bir şekilde acıya, rahatsızlığa, huzursuzluğa çekmek için, "kendi dostlarına gizli-çağrılarda bulunurlar." Bakın gizli. Asrımızda nasıl olur gizli? İnternetle olur, telefonla olur. En esaslı bu şekilde olabilir." (A9 TV, 26 Ocak 2016)

Derin Devletlerin Münafık İle İttifakı

Münafık Güçlü Sandığı Taraftan Yana Tavır Alır

Münafıkların önemli bir özelliği, 'Allah'ın rızasının değil, şahsi çıkarlarının peşinde olmaları'dır. Herhangi bir konuda kendilerine bir yol çizecekleri zaman, "Hangi tarafta ya da kimin yanında olursam daha fazla çıkar ve imkan elde edebilirim?" diye düşünürler. Ve bu hesapları doğrultusunda, her zaman kendilerince daha fazla güç ve itibar sahibi olduğunu sandıkları taraftan yana bir tavır alırlar.
Bir ayette Allah'ın, "Arada bocalayıp dururlar. Ne onlarla, ne bunlarla..." (Nisa Suresi, 143) sözleriyle bildirdiği gibi, kuvvet hangi tarafa geçerse, münafık da ondan yana tavır alır. O devirde küfür kimse, kim güçlüyse, münafık ona hizmet etmek ister. Firavun devrinde olsa Firavun'a, Nemrut devrinde olsa Nemrut'a yanaşır. Başka bir deyişle, 'o devrin Firavun'u ve Firavun devleti hangisiyse, münafık onun yüceliğine inanır ve gücü orada sanarak oraya sığınır'. Günümüzde de 'hangi dünya derin devletleri, hangi kirli yapılanmalar ve hangi şeytani güç odakları daha güçlüyse', münafıklar hemen onlarla bağlantıya geçerler. Basit bir ruha ve alçak bir karaktere sahip olan münafıklar, 'bu karanlık güç odaklarının kendileri için bir nevi kurtarıcı olduğuna inanır' ve onlarla şeytani bir işbirliği içine girerler.
Ancak Müslümanlar bir başarı kazanırsa, o zaman da hayasızca, "...Sizlerle birlikte değil miydik?" (Hadid Suresi, 14) diyerek onlara yanaşırlar. Çıkarları için bir süre daha sinsice Müslüman taklidi yapmaya devam ederler. Tekrar küfrün güçlü olduğuna kanaat getirdiklerinde de, Müslümanlar aleyhinde onlarla ittifak kurmaya yönelirler. Bir başka ayette "...Bu işten bize ne var ki?" diyorlardı." (Al-i İmran Suresi, 154) sözleriyle bildirildiği gibi, münafıklar her zaman önce enine boyuna bir 'menfaat hesabı' yaparlar. Eğer Müslümanlardan bir çıkar elde edebileceklerini düşünürlerse onlardan yana, küfürde bir imkan bulduklarını zannederlerse de, hemen inkarcılardan yana dönerler.  
Münafığın bu 'oynak karakteri' ve 'güç kimdeyse ona yanaşmaya çalışan tavrı' ayrıca Kuran'ın, "...Kafirlere bir pay düşerse: "Size üstünlük sağlamadık mı, müminlerden size (gelecek tehlikeleri) önlemedik mi?" (Nisa Suresi, 141) ayetiyle de tarif edilmiştir. Ayette ayrıca münafıkların Müslümanların aleyhinde sinsice ve kalleşçe harcadıkları onca çabanın karşılığı olarak, küfrün elde ettiği güçten bir pay talep ettikleri de belirtilmektedir.
Bir başka ayette ise Allah Şuayb Peygamber (as)'ın kavminden örnek vermiş ve halkının ona, "Ey Şuayb, senin söylediklerinin çoğunu biz 'kavrayıp anlamıyoruz." "Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz." "Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin" dediklerini haber vermiştir:
Ey Şuayb" dediler. "Senin söylediklerinin çoğunu biz 'kavrayıp anlamıyoruz'. Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz. Eğer yakın-çevren olmasaydı, gerçekten seni taşa tutar-öldürürdük. Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin. (Hud Suresi, 91)
Şuayb Peygamber (as)'ın kavmindeki inkarcıların bu sözleri, münafıkların inananlara bakış açılarını anlamak açısından oldukça dikkat çekicidir. Bu kişiler, 'Peygamberin sözlerinin çoğunu kavrayıp anlamadıklarını'; yani 'anlattıklarının kendilerini ilgilendirmediğini bu yüzden de söylediklerinin sadece işlerine gelen kısımlarını kavradıklarını' ifade etmişlerdir. Ayrıca Peygambere, kendisini küfrün arasında 'güçsüz biri olarak gördüklerini' belirtmişlerdir (Peygamberi tenzih ederiz).
Münafıkların bu çarpık kanaatlerinin tek sebebi, 'küfrün Allah'tan bağımsız bir güç olduğunu sanmaları'dır. Allah'ın sonsuz gücünü takdir edemedikleri için, zahiren 'gördükleri şartlara göre' bir değerlendirme yaparlar. Küfri sistemler, derin devletler, maddi yönden, çevre ve itibar yönünden onlara daha güçlü gibi görünür. Müslümanların ise, dünyaya hakim olan tüm bu güç odakları içerisinde, sadece küçük bir topluluk olarak yer aldığını düşünürler.
Oysaki küfrün çoğunlukta, müslümanların ise az sayıda olması Allah'ın özel olarak yarattığı bir kanunudur. Ve Müslümanların sayıca küçük oldukları yerde, Allah'ın sonsuz gücü tecelli etmektedir. Çünkü Allah, elçilerini ve Kendisi'nden yana olan inanan kullarını sonsuz gücüyle desteklemektedir. Küfürdeki güçlü gibi görünen tüm şeytani yapılanmaları yaratan ve onların her attıkları adımı kontrol eden Allah'tır. Onlar gibi dünyadaki tüm insanları, toplumları, kuruluşları, ülke yöneticilerini yaratan ve adım adım her yaptıkları işi, her söyledikleri sözü yönlendiren tek güç de, yine yalnızca Allah'tır. Tarih boyunca Allah'ın Adetullahı ve imtihan ortamının bir gereği olarak inkar edenler her dönemde inananlardan sayıca fazla olmuştur. Ancak işte Allah'ın sonsuz gücü ve kudreti her zaman, bu sayıca az olan, samimi iman eden insanlardan yana olmuştur.
Tüm bu gerçeklerden gafil olan münafıklar ise, güçlü gördükleri küfürdeki dostlarına kendilerini beğendirebilmek ve onların biraz olsun dikkatlerini çekebilmek için inanılmaz bir efor sarf ederler. Her fırsatta onların dünya görüşlerini, ideallerini, fikirlerini ne kadar iyi benimsediklerini ve ne kadar iyi bir taraftar olduklarını ispatlayıp bu insanların gözüne girmeye çalışırlar. 
Ancak bilindiği gibi, samimiyetsizlik üzerine kurulu hiçbir yakınlık asla kalıcı olamaz ve yıkılmaya mahkumdur. Nitekim, Müslümanlar bu güçlü görünen şeytani yapılanmaların oyunlarını bozup, onların şeytani düzenlerini deşifre ettiklerinde, münafıklar da hemen taraf değiştirirler. Hatta menfaatleri açısından gerekli görürlerse, onların ciddi birer muhalifi konumuna dahi gelebilirler. Ve sonrasında da, kendilerine menfaat elde edebilecekleri başka odaklar aramaya başlarlar. Çünkü kim güçlüyse o tarafa dönen münafığın yandaşlığı, taraftarlığı, dostluğu, yakınlığı sadece göstermelik, samimiyetsiz ve ikiyüzlü bir oyundan ibarettir.
madde, new scientist
ADNAN OKTAR: "Eğer düşmanları güçlü değilse, onları da terk ediyorlar, ayette belirtilmiş. Mesela Müslümanlar, küfrü fikren ezerse, o zaman bir şekilde onlardan da kopuyorlar. Güçlüden yana olur münafıklar. Sonra arsızca müminlere, "Sizlerle birlikte değil miydik?" diyorlar. Bu da, deliliklerinin bir yansıması işte… Diyor ki Allah Münafikun Suresi, 8'de; "And olsun" diyor, yemin ediyorlar bir de, "Medine'ye bir dönecek olursak," o şehre yeniden gelecek olursak, "gücü ve onuru çok olan," bak kimden yanalar görüyor musunuz? Gücü ve onuru çok olan. Mesela dünya derin devleti veya herhangi bir dinsiz topluluk ama güçlü görünen, saldırgan ve Müslümanlara düşman olan bir topluluk mesela terörist bir topluluk. "Gücü ve onuru çok olan", güçten kasıt her türlü manevi ve fiziki güç. "Ve onuru çok olan" yani cahil onuru, küfür onuru. Küfür süksesi. "Düşkün ve zayıf olanı", Müslümanları nasıl görüyor? Düşkün ve zayıf. "Elbette oradan sürüp-çıkaracaktır" yani darmadağın edecektir Müslümanları diyor. Onların bilinç altında hep bir gün Müslümanlara saldırılacağı ve onların darmadağın edileceği fikri vardır. Münafıklar hep bu özlem içinde yaşarlar. Onun için de sürekli küfürle irtibat halinde olurlar." (A9 TV, 22 Ocak 2016)

Münafık, Derin Devlet Yapılanmalarını ve Küfri  Güç Odaklarını, -Haşa- Allah'tan Daha Büyük Görür

Onlar, müminleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler. 'Kuvvet ve onuru (izzeti)' onların yanında mı arıyorlar? Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve onur,' Allah'ındır. (Nisa Suresi, 139)
Münafıkların en önemli özelliklerinden biri de, gizli planlar yapıp bunları uygulamaya çalışırken, 'Allah'ın sonsuz gücünü ve tüm varlıklar üzerindeki hakimiyetini unutmaları'dır. İşte bu nedenle de, olayların sadece dış görünüşüne bakarak bir yargıya varırlar. Dünyadaki dengelere bakıp bir analiz yapar ve buna göre seçimlerini belirlerler. Güçlü olan bir topluluk varsa, bu gücün daimi olacağını sanır ve onlardan yana tavır alırlar. Oysaki Allah Kuran ayetlerinde, 'tarih boyunca nice güçlü toplumlar, nice güçlü insanlar yarattığını; ancak bunların Allah'ın tek bir emri ile tepetaklak devrilip yok olduğunu' hatırlatmıştır.
İşte münafıklar, içlerindeki dünya hırsı ve tutkusu sebebiyle bu gerçekleri göremezler. Dünyadaki dengelere göre hangi devletler, hangi gizli yapılanmalar güç sahibi görünüyorsa, onlardan yana olmak gerektiğini düşünürler. Allah Nisa Suresi 139. ayette, "Onlar, müminleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler." diye bildirmiştir. Ve münafıkların 'kuvvet ve onuru', 'iman etmeyenlerin yanında aradıklarına' dikkat çekmiştir. Ayetteki 'kuvvet ve onur' sözleriyle, bu 'dünyanın hakimiyetine, dünyaya yön vermeye çalışan derin devletlere' de dikkat çekilmiştir.
Allah, ''kuvvet ve onuru'', yani 'sükseli olmayı, herkesten farklı ve daha itibarlı olmayı', ''onların yanında mı arıyorlar?'' diye bildirmiştir. Çünkü ayette hatırlatıldığı gibi, "Şüphesiz, 'bütün kuvvet ve onur,' Allah'ındır." Allah'ın sonsuz gücü yanında, derin devletlerin, derin yapılanmaların ya da benzeri gizli organizasyonların hiçbir gücü yoktur. Zahire aldanan insanlara her ne kadar sükseli, gösterişli ya da güçlü görünseler de, bunların her biri, 'Allah dilemeden hiçbir şey yapamayacak aciz topluluklar'dır. Bu kurumların yöneticileri ya da üyeleri de, sokakta rastladığınız tüm diğer insanlar gibi acizlikleri olan, hastalanan, yaşlanan ve bir gün mutlaka ölecek olan, Allah'ın korumasına muhtaç, sıradan kimselerdir. Ama bu gerçekleri düşünmeyen münafık karakterli insanlar, onları gözlerinde çok büyütür ve bu organizasyonların isimlerini dahi anarken büyük bir hayranlık duyarlar.

Deccali Derin Devletler, Şeytani Hedeflerine  Ulaşmak İçin Münafıkları Kullanırlar

'Münafık tehlikesi' ve 'münafıkları etkisiz hale getirmek için verilecek olan fikri mücadele', İslam alemi için en önemli konulardan biridir. Tarih boyunca, dünyadaki 'tüm Deccali sistemler, derin devletler, şeytani örgütler ve illegal yapılanmalar', İslam dünyası üzerinde oynamak istedikleri oyunlarda ve kirli hedeflerine ulaşabilmede 'münafıkları' kullanmışlardır. Çünkü münafık karakteri, bu kirli organizasyonların alçakça oyunlarını ve kahpece tuzaklarını uygulayabilmeleri için hayati bir önem taşır. Münafık, alçak, kalleş, kahpe, sinsi, sahtekar ve adi karakterli, psikopat ve manyak ruhlu bir varlıktır. Dürüstlüğe, iyiliğe ve doğruya savaş açmıştır. Ve üzerinde, şeytandan aldığı kahpe bir cesaret de vardır. Çıkarlarına ulaşmada, kural tanımaz. Ahlaksızlıkta tanıdığı hiçbir imani, ahlaki, etik ya da insani sınır yoktur. Gözü dönmüştür. Çıkar için her türlü alçaklığı yapmaya, her türlü pis oyunu oynamaya hazırdır.
İşte bu alçak ve şeytani ruhu nedeniyle de, Deccali güçler, derin devletler ve illegal örgütlenmeler için münafık, adeta biçilmiş bir kaftan gibidir. Zira kirli işlerini yaptırmada en pervasız, hayasız ve ahlaksız yapıyı münafıklarda bulurlar. Bu nedenle tarihin başlangıcından bu yana, gelmiş geçmiş tüm şeytani yapılanmalar münafığı bulunmaz bir fırsat olarak nitelendirmiş ve tüm pis işlerinde ve şeytani planlarını uygulamada, hep münafıkları kullanmışlardır.
Ne var ki şeytani yapılanmaların bu talebi tek taraflı değildir. Münafık da, kendi sinsi planları doğrultusunda, sığınabileceği 'küfri bir güç' bulma arayışındadır. Karşısındaki güç, ne kadar büyük bir yapılanmaysa ve dünya çapında ne kadar büyük bir etkiye sahipse, münafık da onu gözünde o oranda büyütür. Ancak münafığın aradığı 'legal ve dürüst bir güç' değildir. Çünkü dünyada eninde sonunda küfrün hakim olacağına inanır. Dolayısıyla da mutlaka onların safında yer alması gerektiğini düşünür. Bu yüzden de kendisi gibi, çıkarlarına kolay yoldan ve sinsilikle, oyunla, entrikayla ulaşan; alçaklıkta, kahpelikte, adilikte sınır tanımayan 'şeytani bir yapılanmaya' sığınmak ister. İşte bu iki taraflı talep sonucunda da ortaya, tarih boyunca her devirde etkisini göstermiş 'kahpe, alçak ve şeytani bir ittifak' çıkar.
Derin devletler, İslam dünyasında oynamak istedikleri her alçakça oyunda ve her türlü pis işlerinde münafıkları kullanmış, onların içten verdikleri şeytani destek ile, Müslümanlara karşı kahpece düzenler kurmuşlardır. Ülkelerin yıkılmasında, parçalanıp bölünmesinde ve ele geçirilmesinde bu şeytani yapılanmalar hep münafıkların içteki gücünden istifade etmişlerdir. Tarih boyunca devlet liderlerine tuzak kurarken, politikacılara baskı yapıp yönlendirirken, istedikleri kişileri görevden aldırıp yerine kendi yandaşlarını getirirken onlara en büyük desteği veren yine hep münafıklar olmuştur.
ADNAN OKTAR: "Dünya Derin Devleti, İslam alemindeki münafıkları tek tek seçer. Biz nasıl Müslümanı anlayıp seçiyoruz, değil mi? Takva insan, güzel insan, güzel ahlaklı, vicdanlı insan arıyoruz. Dünya Derin Devleti de, "Bu milletin içinde en ahlaksız, en haysiyetsiz, en şerefsiz, en pislik, en yüzü kara, kulağı kesik, her türlü haysiyetsizliğe yatkın, ne kadar kendini beğenen, egoist, bencil, psikopat, manyak karakterli, ruhu karanlık İblis varsa, gidip araştırın, bize haber verin" der.
madde, new scientist
Bunları da adamlar arayıp bulur. Onlar zaten kendini gösterir, "Ben şeytanım" diye bağırırlar. Çünkü onlar da reklama meraklı olurlar. "Burada şeytan var, haberiniz var mı?" diye haber verir. Hadiste diyor ki, "Deccal şeytanları çağırır." Demek ki var, hazır ki, çağırıyor. "Onlara gidin insanların Rabbi olduğumu söyleyin der" diyor. "Onlar da dünyaya dağılır her türlü pisliği, melaneti, kötülüğü insanlara anlatırlar ve yayarlar." Yani Müslümanların başına bela olmaya çalışırlar, küfre yalakalık yaparlar, Deccaliyeti de dünyaya hakim etmek için uğraşırlar. Ama tabii bu Deccaliyet Hz. İbrahim (as) devrinde de var, Firavun devrinde de var, Hz. Nuh (as) devrinde var; her devirde var. Şeytanlar gidiyor aynı zamanda Deccali buluyorlar. Diyorlar ki şeytanlar Deccal'e, "Ne istersen söyle yapalım", yani yalakalık yapıyorlar. Yani o onları bulmuyor, aynı zamanda onlar da onu buluyorlar, tek taraflı değil. O da "Hadi gidin insanlara benim onların Rabbi olduğumu söyleyin" deyip her birini bir tarafa salacak," yani görevlendirecek. Artık o onun elemanı oluyor; derin devletin casusu ve elemanı oluyor. Bunu kim söylüyor? Bunu Medineli Allame Muhammed Bin Resul El-Hüseyin El-Berzenci. Kürt asıllı, büyük bir alimdir, asrının müceddidi ve müçtehitidir. Kıyamet Alametleri isimli ünlü eserinde söylüyor. Sayfa 212-213." (A9 TV, 9 Şubat 2016)
... ŞEYTANLAR ONA: "NE İSTERSEN SÖYLE, YAPALIM!" diyecekler. O da: "Haydi gidin, insanlara benim onların Rabbi olduğumu söyleyin!" deyip HER BİRİNİ BİR TARAFA SALACAK... (Allah'ı tenzih ederiz.) (Medineli Allame Muhammed B. Resul El- Hüseyni El Berzenci, Kıyamet Alametleri, s. 212-213)

Derin Devletler Münafık Tespit Etme Uzmanıdır

Derin devletler, şeytani amaçlarını uygulamada münafıkları 'birer piyon olarak' kullanırken, kendilerini ise hep gizlemiş, perde arkasında tutmuş ve kimi olayların tarihe de farklı şekilde geçmesini sağlamışlardır.
Günümüzde de, Deccaliyetin başını çeken dünya derin devletleri, 'tarihteki bu şeytani geleneği' incelemişlerdir. En kısa yoldan şeytani sonuçlar alabilmenin Firavunların, Nemrutların yöntemlerini uygulamak olduğunu görmüş ve onların izinden gitmişlerdir. Ve her türlü kirli işlerini hallederken münafıkları kullanmaya başlamışlardır. 
Şu an hali hazırda İslam dünyasının çeşitli acılarla ve sıkıntılarla yaşaması da, işte bu Deccali derin devletler ile münafıkların kirli işbirliğinin bir sonucudur. "İslam alemini nasıl kontrol altına alabiliriz?""Müslümanları nasıl etkisiz hale getirebiliriz?" diye düşünen Deccaliyet güçleri, en etkili yolun 'münafıkları kontrol altına almak ve menfaat sunarak onları istedikleri gibi yönlendirmek' olduğunu görmüşlerdir. Ve münafıkları ellerinde tuttukları sürece, -Allah'ın dilemesi dışında-İslam aleminde kolaylıkla kirli planlarını uygulayabileceklerini fark etmişlerdir.
Münafık Allah'tan korkmadığı, alçak karakterli, büyüklük, üstünlük, makam, mevki, para ve çıkar peşinde koşan, psikopat ruhlu bir varlık olduğu için, derin devlet mensupları, münafıkları kolaylıkla Müslümanların başına bela olacak hale getirmeyi başarmışlardır. Hemen her ülkede, çeşitli menfaatler sunarak ellerinde tutmayı başardıkları binlerce münafık ile, dünya çapında etkili, çok büyük şeytani organizasyonlar oluşturmuşlardır. Bunlardan bir kısmı 'Müslümanları ümitsizliğe sevk ederek', bir kısmı 'Müslüman toplumları birbirlerine düşürerek', bir kısmı da 'muhbirlik yapıp derin devletlere istihbarat sağlayarak' kargaşa çıkarmışlardır. Bir kısmı ise 'Müslümanların malını mülkünü talan edip onları fakirleştirerek' ya da 'savaş ve katliam kışkırtıcılığı yaparak, kitle imha bombalamalarını organize edip, oluk oluk kan akıtılmasını sağlayarak' İslam dünyasında büyük bir tahribat meydana getirmişlerdir.
Ancak Müslümanların tüm bu anlatılanları, kendi yaşadıkları ortamdan çok uzakta gelişen oyunlar olarak görmemeleri gerekir. Çünkü söz konusu derin devlet mensupları, kullanacakları münafıkları, 'hayatın tam içinden'; tüm insanların yolda giderken, okulda, işte ya da internette kolaylıkla rastlayabilecekleri kişiler arasından seçerler. Herhangi bir ülkede bir hastanede çalışan başarılı bir doktor, her gün yazıları herkes tarafından takip edilen tanınmış bir yazar, çok fazla sempatizanı olan bir şarkıcı ya da devlet dairesinde çalışan sıradan bir memur, Facebook, Twitter, Instagram gibi sosyal medya platformlarında takip edilen herhangi bir insan da, bu derin dünya devletlerinin piyonlarından biri olabilir. Halktan herhangi biri gibi görünen bu insanlar, bazen üstlendikleri 'ajanlık görevi' gereği, özel olarak 'kendilerini dindar kimseler gibi tanıtıp' Müslümanlar arasında kendilerine yer edinmeye çalışırlar. Kimi zaman da, zaten Müslüman gruplardan birinin üyesiyken, şeytani yetenekleri ile derin devlet mensupları tarafından fark edilir ve yavaş yavaş Müslümanlar aleyhinde sinsice eylemler yapacak bir ajan olarak yetiştirilirler.
Şeytanın, Deccallerin ve derin devletlerin münafıklarla olan bu işbirliğine ve yüzyıllardır İslam dünyası üzerinde oynadıkları oyunlara karşı, her Müslümanın çok dikkatli olması gerekir. Ancak iman edenler şunu da asla unutmamalıdırlar ki, Deccallerin ya da derin devletlerin kurdukları bir tuzak, oynadıkları bir oyun varsa, onların hepsinin üzerinde bir güç olan Allah'ın da bir planı vardır. Allah, tarihin başlangıcından bu yana kaderi bu plan doğrultusunda ilerletmektedir. Bu nedenle kaderin seyri kesin ve net olarak bellidir. Dolayısıyla küfrün bu oyunlarından ve tuzaklarından tedirgin olmak da yersizdir.
Şeytan Allah'ın yarattığı son derece güçsüz bir mahluktur. Aynı şekilde küfrün de müstakil hiçbir gücü yoktur. Küfrü yaratan ve bu şekilde hareket etmesine izin veren Allah'tır. Münafık da Allah'ın zavallı ve aciz bir kuludur. Her biri, Müslümanların cennette yüksek makamlarla mükafatlandırılabilmeleri için yaratılan, imtihan ortamının özel varlıklarıdır. Hiçbirini gözde büyütmek için bir delil ya da sebep yoktur. Gözde büyütülecek ve Sonsuz Büyük olan yalnızca Allah'tır. Ve bu imtihan ortamı da Allah'ın kontrolünde kusursuz bir şekilde işlemektedir. Allah, sonuçta 'galip gelecek olanların mutlaka Müslümanlar olduğunu' haber vermiştir.
ADNAN OKTAR: "Dünya çapında münafıkları organize eden Dünya Derin Devleti'dir. Çünkü münafığın müthiş bir şeytani zekası vardır. Bunlar da münafığı elleriyle koymuş gibi seçip bulurlar ve onları Müslümanların aleyhine kullanırlar.
madde, new scientist
Her türlü istihbaratta ve fitnede kullanılabilir münafık... Adam şeytani kafada bir sistem oluşturmuş. Şeytanlığı savunuyor. Kime müracaat edecek? Müslümana müracaat etse olmaz. Ahmağa müracaat etse olmaz. Şeytan gibi adama ihtiyacı oluyor. Onun için derin devletler şeytan gibi adamları bulmada uzmandırlar. Münafık bulma uzmanıdırlar. Ama münafıkların zaten zincirleme birbirlerini bulma güçleri vardır, o da büyük bir mucizedir. Münafık münafığı çok rahat bulabilir...
Onun için İngiliz derin devleti mesela Pakistan'ın münafıklarını topluyor, Hindistan'ın münafıklarını topluyor ama zincirleme. İşte bu, şeytanın verdiği bir yetenek. Yani bu zordur aslında, münafığı tespit etmek. Koca ülkede adam münafığı eliyle koymuş gibi buluyor. Bangladeş'te mesela gidip eliyle koymuş gibi buluyor. Mısır'ın bütün münafıkları İngiliz derin devletinin emrinde. Kendince muazzam bir organizasyon yapıyor. Sonra da kendi köşesine çekilip viskisini yudumluyor, zehirlemeye devam ediyor. Münafıklar da köpek gibi o yancı azgınlığı ile onlara hizmet ediyorlar. İşte münafık, İslam'a hizmette çok tembeldir, ama münafıklığa hizmette delice bir enerjisi vardır." (A9 TV, 28 Mayıs 2016)

Münafıklar Deccalin ve Derin Devletlerin Askerleridir

Önceki satırlarda anlatıldığı gibi, derin devletler 'her türlü pis, illegal ve kirli işlerinde' münafıkları kullanırlar. Bu anlamda 'münafıklar, derin devletlerin ordusunu oluşturan askerleridir'. 'Münafıkların Başkumandanı da derin devletlerdir'. Onun da en başında 'şeytan' vardır. Derin devletler münafıkları, şeytandan aldıkları emirler doğrultusunda yönetmekle yükümlüdürler.
Allah bir Kuran ayetinde "Allah'ın kendilerine karşı gazaplandığı bir kavmi veli (dost ve müttefik) edinenleri görmedin mi?..." (Mücadele Suresi, 14) sözleriyle, 'münafıkların, şeytan ve küfürle olan bu ittifakına' dikkat çekmiştir. Münafıklar ayette bildirildiği şekilde, Allah'ın dinine düşman olan, bu uğurda mücadele veren, İslam'ı ve Müslümanları dünyadan tamamen yok etmeyi hedefleyen insanları 'dost ve müttefik' edinmişlerdir.
Bir başka ayette ise Allah, "Ve dediler ki: "Rabbimiz gerçekten biz efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik..." (Ahzab Suresi, 67) sözleriyle, münafıkların bu ittifaklarını ve derin devletlerle olan 'işbirliklerini cehennemde de itiraf edeceklerini' haber vermiştir. Bu derin güçlerin, kendilerinin 'efendileri ve büyükleri olduğunu' ve 'onlara itaat ettiklerini', yani güçlü gördükleri 'bu şeytan güruhundan gelen her emir ve talimatı uyguladıklarını' söylemişlerdir. Ayetin devamında ise, "Böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular" sözleriyle, münafıkların onlara uyarak doğru yoldan sapmış oldukları da bildirilmiştir. Efendileri olarak gördükleri Deccali yapılanmalar, münafıkları her türlü alçaklık, ahlaksızlık ve casusluk için, kullanmışlardır.
Yine Kuran'ın bir ayetinde Allah, "Şüphesiz 'gizli toplantıların fısıldaşmaları' (kulis), iman edenleri üzüntüye düşürmek için ancak şeytan (ürünü olan işler)dendir…" (Mücadele Suresi, 10) sözleriyle, münafıkların Müslümanlara zarar vermek, İslam aleyhinde faaliyet yapmak amacıyla 'gizli toplantılar' yaptıklarına dikkat çekmiştir. Ayette ayrıca bu toplantılardaki 'fısıldaşmalara' da değinilmiştir. İşte şeytanın emirleri doğrultusunda hareket eden Deccaller ve derin devlet mensupları, her türlü pis işleri için kullandıkları münafıklarla bu gizli toplantılarda bir araya gelirler. Ve aralarındaki fısıldaşmalarla da münafıklara, İslam dünyası ve Müslümanlar aleyhinde yapacakları şeytani eylemlerin talimatlarını verirler.
İşte Müslümanların tüm bu gerçeklerin ve bu şeytani ittifakın çok iyi bilincinde olmaları gerekir. Çünkü münafık tek başına hareket eden bir varlık değildir. Bu gerçeklerden haberdar olmayan kimi Müslümanlar, 'münafıkların müstakil ve sayıları beş on kişiyi geçmeyen, sadece kendilerine zararları olan kimseler olduklarını' düşünebilirler. Ama eğer derin devletlerin münafıklar üzerindeki planlarından; ve onları kullanarak İslam aleminde ve Müslümanlar arasında oynadıkları oyunlardan haberdar olurlarsa, bu bakış açıları değişecektir. Şeytanın liderliğindeki bu kirli yapılanmanın, dünyanın dört bir yanındaki münafıkların şeytani gücünü bir araya getirerek, toplamında büyük bir Deccali güç elde ettiklerinin çok iyi bilinmesi gerekir.
Ayrıca 'münafığın, sıradan bir insan değil; arkasına şeytanı, Deccali ve dünya derin devletlerini almış, karanlık bir yapılanmanın üyesi olan bir varlık olduğu' da unutulmamalıdır. Çünkü bu ittifak ile, derin devletlerin gücü, aynı zamanda da her bir münafığın şahsi gücü haline gelmiş olur. Bu nedenle bir münafığın üzerinden şeytanın etkisini kaldırıp, onu doğru yola çağırırken de, bu gerçeklerin bilincinde olarak çok dikkatli ve akılcı bir fikri mücadele verilmesi gerekir.
Şeytanın liderliğindeki derin devletler, inkarcıları ve münafıkları kullanarak İslam'a karşı amansız bir mücadele vermekte ve Müslüman dünyasında büyük bir zulmün öncülüğünü yapmaktadırlar. Ancak şunu asla unutmamak gerekir ki, askeri olmayan bir derin devletin, bir gücü de olmaz. Eğer İslam dünyasında münafıklığa karşı Kuran ahlakıyla etkili bir fikri mücadele verilirse, şeytan ve onun emrindeki derin yapılanmalar ellerindeki tüm askerlerini ve güçlerini kaybedeceklerdir. Bunun için ise 'münafıklığın ne olduğu' ve 'günlük hayatta nasıl ortaya çıktığı' konusunda Müslümanların çok iyi bilgilendirilmesi ve her Müslümanın, 'bir münafığı teşhis edebilecek duruma gelmesi' şarttır. İşte bu kitap ile, münafıklığın tüm detaylarıyla deşifre edilip bu bilgilerin tüm İslam dünyasına ulaştırılması, Allah'ın izniyle bu güzel sonuca vesile olacaktır.
Ahirette ise bu kirli şeytani ittifak, eninde sonunda mutlaka cehennem ile sonuç bulacak ve efendileri olan inkarcılar gibi münafıklar da, yaptıklarının karşılığını sonsuz bir azap içinde yaşayarak alacaklardır.

Münafıklar, Şeytan ve Derin Devletler Birleşerek Bir 'Kötülük Çember'i Oluşturmuşlardır

Allah bir Kuran ayetinde, münafık kadınlar ve münafık erkeklerin ahirette karşılaşacakları azabı haber verirken, bir 'kötülük çemberi'nden bahsetmiştir:
Bir de; kötü bir zan ile zanda bulunan münafık erkeklerle münafık kadınları ve müşrik erkeklerle müşrik kadınları azaplandırması için. O kötülük çemberi, tepelerine insin. Allah, onlara karşı gazaplanmış, onları lanetlemiş ve onlara cehennemi hazırlamıştır. Varacakları yer ne kötüdür. (Fetih Suresi, 6)
Ayette geçen 'kötülük çemberi' ifadesi 'münafıkların, şeytanın emrindeki Deccaller ve onların kontrolündeki dünya derin devletleri ile olan ittifaklarına' dikkat çekmesi açısından çok önemlidir. Böyle bir kötülük çemberinin varlığı, dünyadaki 'kötülüğün tek bir merkezden organize edildiğini' ve 'çok geniş çaplı bir yapılanma olduğunu' açıkça ortaya koymaktadır. Buna göre birbirleriyle ittifak halinde hareket eden münafıkların oluşturduğu bir çember; ve onun ortasında da derin devlet mensupları yer almaktadır. Ancak Allah ayetin devamında 'bu kötülük çemberinin mutlaka tepelerine çöküp yıkılacağını' da haber vermiştir. Yani küfrün ileri gelenlerinin ve münafıkların ortaklaşa kurdukları çember, yine kendi tepelerine çökecek ve kendi kurdukları düzen helak olmalarına yol açacaktır. Allah bu şeytani ittifaka dahil olanların hepsine gazaplanmış, onları lanetlemiş ve onlar için cehennemi hazırlamıştır. 

Münafık, Müslümanlara Yalan Söyler; Küfürdeki Dostlarını  ve Derin Devlet Elemanlarını ise Sırdaş Edinir

Allah, Kuran'ın "Onlar, müminleri bırakıp kafirleri dostlar (veliler) edinirler..." (Nisa Suresi, 139) ayetiyle, münafık karakteri hakkında çok önemli bir bilgi daha vermektedir. Bu insanlar Müslümanlar arasında yaşadıkları, onlardan hayatlarının her aşamasında sürekli sevgi, saygı, iyilik ve merhamet gördükleri, korunup kollandıkları halde, yine de onları gerçek dostları olarak görmezler. Müslümanlara karşı sürekli açık arayan, suçlayan, iftira atan, memnuniyetsiz, nankör ve şikayetçi bir tavır içerisindedirler. Münafıkların ahlaklarından, tavırlarından ve konuşmalarından, 'dostlarının ve güvendiği insanların Müslümanlar olmadığı' açıkça anlaşılır. Her halleri esrarengiz ve gizemlidir. Abartılı ve yapmacık olan yakınlıkları ise, daha da şüphe vericidir. İman edenlerden gördükleri iyilikleri, belki de yaşamları boyunca başka hiç kimseden görmedikleri halde, hayatlarındaki hemen hemen her şeyi onlardan gizlerler.
Müslümanlara karşı tavırları böyleyken, iman etmeyen, Allah sevgisi olmayan, İslam'ın menfaatlerini düşünmeyen, hatta Müslümanlara karşı düşmanlık besleyen kimseleri ise kendilerine daha yakın bulurlar. Ve onları kolaylıkla sırdaş edinirler. Saatlerce ve hiç sıkılmaksızın bu insanlarla boş sohbetler etmek, derin dostluklar kurmak, onlar arasında yer edinip itibar kazanmaya çalışmak, münafık karakterli insanlara oldukça çekici gelir. Hatta zaman zaman Allah, Kuran, iman ya da Müslümanlar aleyhinde konuşmalar ya da değerlendirmeler yapmak da, bu kişilere şeytani bir heyecan verir.
İman edenlerle birlikte iken bile, gizli gizli ve sinsi yöntemlerle bu insanlarla bağlantı kurar, onlarla vakit geçirmenin yollarını ararlar. Müslümanlar onlara dünyanın hiçbir yerinde rastlayamayacakları kadar güzel bir ahlakla yaklaştıkları halde, onlar inkar edenlerin dostluğunu daha heyecan verici bulurlar. Ve bu insanların gözlerine girebilmek, aralarında bir yer edinip itibar kazanabilmek için de, yine Müslümanları kullanmaya kalkışırlar. Kendilerine her türlü güzelliği, güven ve sevgi ortamını sunan müminlerden elde ettikleri küçük büyük her türlü bilgiyi, hiç tereddütsüz Müslümanları kendilerine düşman edinmiş bu insanlarla paylaşırlar. Kendi hayatlarına dair özel bilgilerini de yine güvenip Müslümanlarla paylaşmazken, tüm bunları sırdaş edindikleri bu yabancı insanlara anlatmakta hiçbir sakınca görmezler.
Allah bir Kuran ayetinde münafıkların bu alçaklıklarını Müslümanlara, "Onlar, sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar (haber toplayanlar)dır" sözleriyle haber vermiştir:
Ey Peygamber, kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla "İnandık" diyenlerle Yahudilerden küfür içinde çaba harcayanlar seni üzmesin. Onlar, yalana kulak tutanlar, sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar (haber toplayanlar)dır... (Maide Suresi, 41)
Ayette münafık karakterli insanların, 'ağızlarıyla inandık diyen, ama gerçekte kalplerinde böyle bir inanç olmayan kimseler' oldukları anlatılmıştır. Ayrıca bunların, 'Müslümanlardan olmayan insanlara anlatabilmek için, iman edenler arasından gizlice bilgi, istihbarat ve haber toplayan' kimseler oldukları da haber verilmiştir. Münafıklar bu haberleri, Müslümanların aleyhinde hareket eden insanlara ulaştırdıklarında, verdikleri bilgiler sayesinde onların dostluklarını ve güvenlerini kazanacaklarını umarlar. Büyük bir heyecan ve hayranlık oluşturacaklarını ve böylece de onlar arasında iyi bir yer edilebileceklerini sanırlar.
Oysaki hayalleri asla gerçek olmaz. Çünkü iman üzerine kurulmayan, çıkar birlikteliklerine dayalı ilişkiler aldatıcı ve geçicidir. İşte münafıklar da bunu bildiklerinden, sürekli bu heyecanı ayakta tutabilmenin yollarını ararlar. Sürekli yeni bilgilere, gizli sırlara ulaşabilmeye ve bunları gerçek dostları kabul ettikleri inkar edenlere aktarabilmeye çalışırlar.
Şu çok açık bir gerçektir ki, kalbinde gerçek imanı ve Allah sevgisini yaşayan bir insan, imandan uzak insanlarla dostluktan, onlarla saatlerce boş sohbetler etmekten asla samimi bir zevk alamaz. Müslümanların hayatını tehlikeye atacak, onlara zarar verecek, güvenliklerini zedeleyecek bilgiler aktarması ise asla mümkün olmaz. Aksine iman eden bir kimse, Allah'ın anılmadığı, boş konuşmaların yapıldığı, İslam ve Müslümanlar aleyhinde sohbetlerin edildiği bir ortamda olmayı asla kabul etmez. Müslümanların güvenliğini, rahatını, konforunu sağlamak için de fedakarane bir çaba içinde olur. Bu yönde zarar verecek en ufak bir tavra yanaşmaz. Dolayısıyla, münafık karakterli insanların, imandan uzak kimselere duydukları bu ilgi, hayranlık ve bağlılık, onların güvenilmez ve ikiyüzlü kişiliklerinin anlaşılmasında çok önemli bir delil oluşturur.